9 Eylül 2013 Pazartesi

İnsanlık tehlikeli bir kavşakta; Yolun sonu, 3. dünya savaşı

3 dünya savaşı
3 dünya savaşı

Chossudovsky: Suriye Savaşı, 3. Dünya Savaşı Senaryosuna Giriş mi


Global Research'tan önemli bir Chossudovsky analizi daha: ABD kimyasal silah provokasyonunu önceden nasıl planladı?

Tehlikeli kavşak: Suriye savaşı, 3. Dünya Savaşı senaryosuna giriş mi?

Michel Chossudovsky

Global Research

“Özgürleştirici [aynen böyle] güçlerin eyleminin kolaylaştırılması amacıyla (…) bazı temel kişilerin tasfiye edilmesi için özel bir çaba gösterilmelidir. (…) ayaklanma ve müdahale sürecinin başlarında gerçekleştirilmelidir, (…)

Suriye'de karışıklıklara devam edilmesi yönünde siyasi bir karar varıldıktan sonra CIA hazırlık yapmıştır ve SIS (MI6) bireylerle teması üzerinden çalışarak küçük sabotaj ve ani saldırı olaylarına girişecektir. (…) Bu olaylar Şam'da yoğunlaşmamalıdır (…)”

Daha ileride: “gerekli derecede korku (…) sınır olayları ve (hazırlanmış) sınır çatışmaları, müdahale için bir gerekçe sağlayacaktır (…) CIA ve SIS [MI6] gerilimi arttırmak için hem psikolojik alanda hem de eylem alanında kapasitelerini kullanmalıdır.” (Sızdırılan ortak ABD-İngiltere istihbarat belgesi, Londra ve Washington, 1957)

Suriye, Ortadoğu'da stratejik bir yer işgal etmektedir. Suriye'ye karşı savaş, askeri girişimlere dair yol haritasının bir parçasıdır. Bu, yalnızca İran'a değil, aynı zamanda Rusya ve Çin'e karşı yöneltilmiş daha geniş bir ABD-NATO-İsrail askeri gündeminin ayrılmaz bir parçasıdır. Dahası, Ortadoğu-Orta Asya petrol rezervleri ve stratejik petrol ve doğalgaz boru hatları üzerine kontrol tesis etmeye dayanan genişletilmiş bir askeri gündemin parçasıdır.

Ortadoğu, Kuzey Afrika, Sahraaltı Afrika ve Orta Asya'da geniş bir savaş sürecinin ve ülkeler düzeyinde siyasi istikrarsızlaştırmanın bir bileşenidir.

Suriye'deki, paralı asker güçlerinin entegre olduğu ve Türkiye, Suudi Arabistan, Katar ve İsrail tarafından desteklenen (Mart 2011'de başlatılan) ABD sponsorluğundaki El Kaide isyanının başarısızlıkları, şimdi, hava kuvvetlerinin kullanılmasını ve postalların karaya ayak basmasını da içeren konvansiyonel bir savaş için sahneyi hazırladı. 

ABD ve müttefikleri şimdi, Suriye'ye askeri müdahale için bir bahaneyi şekillendirmek amacıyla, kanıt olmaksızın, Suriye hükümetini kendi halkına karşı Sarin gazı kullanmakla suçluyor.

ABD'li, İngiliz, Fransız ve İsrailli yetkililer şu anda, bu harekâtın niteliği ve zamanlamasına ilişkin bir dizi istişare gerçekleştiriyorlar. 

Savaş açmanın bahanesi: Kosova modeli

NATO'nun Yugoslavya müdahalesinin bahanesi olarak sahnelenmiş bir olay olan sözde “Racak katliamı”na gönderme yapan Washington, Suriye'de koruma sorumluluğu adını verdikleri askeri mandayı meşrulaştırmak amacıyla önceki Kosova Modeli'ni (1999) kullanabileceğinin ipucunu verdi.

Yugoslavya'da NATO'nun, El Kaide ve organize suçla bağlantıları olan terörist ve mücrim bir topluluk olan Kosova Kurtuluş Ordusu'nun (KLA) desteğiyle müdahale ettiğini belirtmekte fayda var.

İronik bir şekilde, Başkan Obama askeri müdahale çağrısı yaparken ABD istihbaratı resmi hikayeye şüpheyle yaklaştı ve istihbaratın şaibeli olduğuna, “kesin delil” bulunmadığına işaret etti:

“Yetkililer, müdahaleyle ilgili tartışmaların alt derece askeri yetkililer arasında gerçekleştiğini,saldırıyı Esad'ın ekibinden birine ve hatta önde gelen bir Suriyeli komutana bağlayan doğrudan bir kanıt olmadığını söyledi.

Yetkililerin söylediğine göre bu yüzden, Pazartesi günü Dışişleri Bakanı John Kerry saldırının Esad hükümetiyle bağlantısının “inkar edilemez” olduğunu söylese de,  ABD istihbarat yetkilileri şüpheli kimyasal saldırının Esad'ın emriyle gerçekleştirildiğinden çok da emin değiller, hatta hükümet güçleri tarafından gerçekleştirildiğinden bile tam olarak emin değiller.” (AP, 29 Ağustos 2013)

Gerilimi tırmandırma, askeri gündemin ayrılmaz bir parçasıdır. Eğer Suriye'ye karşı ABD-NATO saldırısı başlatılacaksa, Kuzey Afrika'dan Doğu Akdeniz'e, oradan Afganistan-Pakistan ile Çin arasındaki sınıra kadar olan geniş bölge, genişletilmiş bir bölgesel savaşın hengamesi içine sürüklenecektir.

Bu savaş kaçınılmaz olarak Lübnan ve Ürdün'e yayılacaktır. İsrail ve Türkiye, hem hava kampanyası, hem de kara güçleriyle aktif olarak müdahil olacaktır. “İsyancı”ların istihdam edilmesinde ve eğitilmesinde temel bir rol oynamış olan Suudi Arabistan ve Katar da dâhil olmak üzere Amerika'nın Körfez'deki müttefikleri de, bu askeri operasyonun sahnelenmesine müdahil olmuşlardır. İran ve Rusya, Suriye'nin askeri müttefikleridir. Hayati soru, saldırı gerçekleşirse veya gerçekleştiğinde aktif olarak (askeri açıdan) Suriye'nin yanında durmayı seçip seçmeyecekleridir. 

Son haberler, bir siber-savaş operasyonunun başlatıldığını ileri sürüyor. Müttefik özel kuvvetlerin Ürdün ve Türkiye'den Suriye topraklarına girdikleri aktarılıyor. İngiliz özel kuvvetlerinin, Suriye hava savunma sistemlerinin “Müttefik saldırılarına hazırlığını” incelediği söyleniyor.

İsrail'de medya dezenformasyonunun öncülük ettiği bir potansiyel panik durumu baş gösteriyor. İsrail ordusunun ihtiyat askerlerini çağırdığı ve bu askerlerin kuzey sınırına yerleştirildiği aktarılıyor. İsrail'in, daha geniş ABD-NATO hava savunma sistemine entegre edilen “füze kalkanı sistemi” aktive edildi. Eş zamanlı olarak binlerce İsrailli, Suriye'nin Batı saldırısına karşılık vermesi korkusuyla, gaz maskeleri için kuyruğa girmeye başladı.

İnsanlık tehlikeli bir kavşakta



Şu anda dört farklı savaş sahası var: Afganistan-Pakistan, Irak, Filistin ve Libya.

Suriye'ye yönelik bir saldırı bu farklı savaş sahalarının birleşmesine ve sonuç olarak daha geniş bir Ortadoğu – Orta Asya savaşına yol açabilir.

Dahası, ötekilerin yanında, Yemen, Somali, Mısır, Mali, Nijer'in de aralarında olduğu pek çok ülke şimdi, devamlı olarak ekonomik çöküşe, siyasal istikrarsızlığa ve devlet kurumlarının çöküşüne yol açan ABD destekli “iç savaşların” içine sürüklenmiş durumdalar. Bu ülkelerde ABD askeri müdahalesi çoğu zaman (ABD istihbaratı tarafından desteklenen) El Kaide bağlantılı isyancılara karşı anti-terör operasyonları biçimini alıyor. 

Kamuoyu, insanlığı bir Üçüncü Dünya Savaşı'na sürükleme potansiyeli bulunan bu savaşların ağır sonuçlarından büyük ölçüde habersizdir.

Dahası, Ortadoğu ve Orta Asya'da genişletilmiş bir savaşın, ABD'nin “Asya'ya giden dayanak” stratejisinin parçası olarak Rusya, Kuzey Kore ve Çin'i tehdit ettiği Güneydoğu Asya ve Uzak Asya üzerinde de kaçınılmaz olarak etkileri olacaktır.

ABD destekli isyan

“Kitlesel sivil ölümlerinin yaşandığı olaylar” ABD askeri doktrininde temel bir rol oynamaktadır. Sivil ölümleri, insani amaçlı olduğu söylenen savaş için kamuoyu desteği yaratmak amacıyla tetiklenmektedir.

Karşı karşıya olduğumuz şey, Suriye hükümetini suçlamak ve bölgesel bir savaşı tetiklemek amacıyla, şeytanca sahnelenmiş sivil ölümleridir.

2011 Mart ortasında, Deraa'da isyanın ilk başladığı zamandan bu yana Suriye içinde terörist tugaylar – ki paralı askerler de geniş bir şekilde bunlara entegre olmuştur – ortaya salındı.

Bir medya dezenformasyon modeli sahneye konuldu. Sivil ölümlerinden devamlı olarak Suriye hükümeti sorumlu tutuldu. Sözde “devrimcilerin” gerçekleştirdiği kitlesel sivil ölümleri ve vahşetler, Suriye'deki Beşar Esad hükümetini şeytanlaştırmak için kullanıldı.

MI6, CIA ve Mossad amilleri ile Batılı özel kuvvetler en başından itibaren isyancı güçleri birleştirdi. Yüksek profilli terörist saldırılar, ileri derecede eğitimli askeri girişimciler ve istihbarat ajanları tarafından koordine edildi:

“Bir güvenlik yetkilisi, ayaklanma ve cinayetler Arap ülkesini sarsarken, MI6 ve CIA'den ajanların şimdiden durumu değerlendirmek için Suriye'de olduğunu açığa çıkardı. Özel kuvvetler de Suriyeli muhalif askerlerle görüşüyor. [İngiliz] Hükümetin[in] yardım etmeye karar vermesi halinde isyancı kuvvetlerin ihtiyaç duyacağı silahlar ve iletişim kitleri hakkında bilgi almak istiyor. İyi bir konumda olan kaynak,  “MI6 ve CIA, sızmak ve gerçekleri elde etmek için Suriye'deler” dedi.  “Neler olduğunu bilmek isteyen ve muhalif askerlerin ihtiyaçlarının ne olduğunu bulmaya çalışan SAS ve SBS uzakta değil.” (Daily Star, 1 Ocak 2012 http://www.dailystar.co.uk/news/latest-news/227911/Syria-will-be-bloodiest-yet vurgular bize ait)

Suriye'ye ve İran'a saldırmak için yapılan savaş hazırlıkları yıllardan beri “ileri bir hazırlık durumunda” oldu. ABD, NATO ve İsrail'den askeri planlamacılar, Türkiye'nin (NATO içindeki ikinci büyük askeri güç) de temel bir rol oynayacağı “insani” bir askeri kampanyanın hatlarını çizdi.

Suriye'ye yönelik, bir “uçuşa yasak bölge”yi de içeren hava kampanyası, eğitimli paralı askerlerin de katıldığı muhalif isyancılara destek için yürütülen ABD-NATO örtülü savaşının başarısızlıklarından hareketle, 2011 sonlarından itibaren öngörüldü.

İngiliz Savunma Bakanı: “Her şey Libya gibi gidiyor, fakat bu daha büyük ve daha kanlı olacak”

2011 yılında, İngiliz Savunma Bakanı Pentagon'la ilişki içinde “NATO destekli bir uçuşa yasak bölge için gizli planlar hazırlama” işine girmişti.


İngiliz savunma yetkilileri, Suriye'ye yönelik olarak planladıkları hava kampanyasının 2011'de Libya'da olandan daha büyük ölçekte olacağını ve İsrail'in de askeri operasyonun parçası olacağını kabul ediyor. “Suriye Hizbullah'ı destekliyor. Bu, İsrail'i ve bütün Ortadoğu'yu tehdit ediyor…. “Her şey Libya gibi gidiyor, fakat bu daha büyük ve daha kanlı olacak” (Agy, vurgular bizim)

Suriye, Rusya'dan gelen gelişmiş S-300 hava savunma sistemine sahip. Rus teknik danışmanlar, “Suriyelilere bir S-300 dizisi kurmalarına yardım etmek” için Kasım 2011'den beri Suriye'deler. Raporlar ayrıca Suriye'nin, ülkedeki bütün önemli askeri ve endüstriyel tesislerine gelişmiş radar sistemlerinin yerleştirildiğini doğruluyor. “Radar sistemi, Suriye sınırına doğru askeri birlik veya savaş uçağı hareketlerini algılayabileceği, güney ve kuzey bölgelerini de kapsıyor. Radar hedefleri İsrail'in önemli bir bölümünü ve NATO tarafından kullanılan, Türkiye'deki İncirlik askeri üssünü içine alıyor.” (Aktaran: Arun Shavetz (24 Kasım 2011),

İngiliz Dışişleri Bakanlığı, deniz ve hava kuvvetlerinin yerleştirileceğini erkenden açıkladı. “Yetkili” askeri kaynaklardan alıntı yapan, Londra'nın yeni tabloid gazetelerine göre, “[Suriye'deki] tırmanan iç savaş, Batı'nın girmeye zorlanmasını giderek daha fazla muhtemel kılıyor. ” ( Daily Mail, 24 Temmuz 2012)



Suriye'deki kimyasal silahlı yanıltma harekâtı: ABD-NATO askeri planlarının ayrılmaz bir parçası

Suriye için kitle imha silahları opsiyonu – ki en azından Ağustos 2012'den beri ABD istihbaratının masasındaydı – ABD destekli El Nusracı terörist birliklerin hükümet güçleri tarafından yenilgiye uğratılmasının akabinde, hayata geçiriliyor.

ABD-NATO öncülüğündeki daha önceki “insani savaşların” modeline dayanan bu opsiyon, sahnelenmiş bir yanıltma harekatında sivil ölümlerinin tetiklenmesi ve arkasından Suriye hükümetinin kendi halkını öldürmekle suçlanmasına dayanıyor.

Amaç, sözde “uçuşa yasak bölge” için kamuoyu desteği yaratmak ve insani temellerde bir askeri müdahale için meşruluk bahanesi oluşturmaktır.

Askeri müdahalenin çeşitli aşamaları üzerine düşünülmüştür.

Örtülü istihbarat operasyonunun parçası olarak El Kaide ile bağlantılı isyancı güçler tarafından kasten masum sivilleri öldüren, bir kimyasal silah saldırısı gerçekleştirilmiştir. Arkasından Suriye hükümeti, buradan doğan vahşet nedeniyle suçlanmıştır.

Medya dezenformasyonu Suriye hükümetinin şeytanlaştırılmasına doğru yönelmiştir. Kamuoyu, insani temellerde bir askeri müdahaleyi desteklemeye yönlendirilmiştir. Halkın öfkesine yanıt olarak ABD-NATO, insani amaçlı “koruma sorumluluğu” görevi doğrultusunda “adım atmaya zorlandığını” söylemiştir.

Medya propagandası iyice hızlanır. “Uluslararası Toplum”, “Suriye halkının imdadına” gelir.Bunun arkasından savaş gemileri ve savaş uçakları Doğu Akdeniz'e yerleşir. Bu eylemler, isyancılara ve sahadaki özel kuvvetlere yapılan lojistik destekle koordine edilir. Nihai hedef, mezhepçi çizgiler temelinde “ülkenin bölünmesine” ve/veya Katar ve Suudi Arabistan modelinde “İslamcı hakimiyetinde veya nüfuzunda rejim” kurulmasına yol açacak “rejim değişikliği”dir.Suriye'yle ilgili savaş planları, İran'la ilgili planlara entegre edilmiştir. Tahran'a giden yol Şam'dan geçer. ABD-NATO müdahalesinin daha geniş içerimleri, askeri tırmanış ve Doğu Akdeniz'den Orta Asya'ya kadar yayılan, Çin ve Rusya'nın da doğrudan veya dolaylı olarak müdahil olacağı olası bir bölgesel savaşın başlatılmasıdır.

Kimyasal silahlı bir yanıltma harekâtı için hazırlıklar bir yıldan daha uzun zaman önce başlamıştı. Ağustos 2012'de Los Angeles Times gazetesinde çıkan bir habere göre Pentagon, Suriye'nin kitle imha silahlarını yok etmek amacıyla Suriye'ye “küçük özel harekât birlikleri” gönderdiğini açıklamıştı. Bu ekipler daha sonra “hassas hava vuruşlarıyla”, yani hava saldırılarıyla desteklenecekti.

Suriye hükümetinin Suriye halkına karşı kimyasal silah kullanması senaryosu halihazırda ABD istihbaratı tarafından değerlendirilmişti:

“Yetkililerin söylediğine göre bölgelerin güvenliğinin alınması, muhtemelen, bu tür silahların ele alınması konusunda eğitimli özel harekât ekiplerinin düzenleyeceği gizli vuruşları ve havaya yayılmaksızın kimyasalları yakacak hassas hava vuruşlarını içerecektir. ABD uyduları ve insansız uçakları şimdiden, bölgeleri kısmen izleyebilmekteler.

ABD istihbarat kuruluşları, Suriye'nin yıllar içinde yüzlerce ton sarin sinir gazı ve yakıcı kimyevi bir madde olan hardal gazı ürettiğini yahut edindiğini ve bir diğer sinir gazı olan VX geliştirmeye çalıştığını düşünüyor. Bazı kimyasal maddelerin zehirliliği zaman içinde belirgin bir şekilde azaldığı için, ölümcül stokların ne durumda olduğu bilinmiyor.

Uzmanlar, kimyasal maddelerin ülke çapındaki sığınaklarda ve diğer bölgelerde saklandığını söylüyor. Dört üretim tesisi, hepsi de 17 aydır süren ayaklanmanın merkezleri olan Halep, Hama ve Humus şehirleri ile, Esad'ın da mensubu olduğu Alevi mezhebinin kalesi olarak görülen kıyıdaki Lazkiye şehri yakınlarında bulunuyor.

Bu yıl ulusal istihbarat şefinin hazırladığı ve gizli olmayan bir raporun söylediğine Suriye'nin kimyasal maddeleri “hava bombaları, balistik güzeler ve havan roketleri ile atılabilir.” Fakat Suriye'nin elinde bulunan ve içlerinde Kuzey Kore'den temin edilen Scud füzelerinin de bulunduğu roketler, hassas olmamalarıyla ünlü ve bu onları, özel bir hedefe yönelik yoğun zehirli kimyasal konsantrasyonu için etkisiz kılıyor.” ( ABD'nin Suriye'nin kimyasal silahlarını emniyete almak için yerinde planları var – latimes.com, 22 Ağustos 2012)

ABD sponsorluğundaki bu ilk kitle imha silahlı özel tim operasyonları, sahnelenen kimyasal silahlı yanıltma harekatı saldırısı senaryosunu meydana getirmiş olmalıdır. İsyancı güçlere kimyasal silah kullanımı eğitimi verilmesi için sahneyi hazırlamış olması da kuvvetle muhtemeldir.

ABD destekli “isyancılar” kimyasal silahlara sahip

Suriye hükümetinin halkına karşı kimyasal silah kullandığına dair kesinlikle hiçbir kanıt yokken, CIA destekli El Kaide bağlantılı isyancıların ellerinde kimyasal silahların bulunduğu ve Batılı özel kuvvetler tarafından kimyasal silah kullanımı konusunda eğitildikleri yönünde kanıtlar var.

Ürdün'de ve Türkiye'de gerçekleşen [kimyasal silah] eğitim[i], kaynaklara göre, stokların nasıl izleneceğini ve ele geçirileceğini ve silah alanlarının ve malzemelerinin kullanımını içeriyor. Yetkililerden birine göre  bazı silah firmaları Suriye'de sahadalar ve bazı tesisleri izlemek üzere isyancılarla birlikte çalışıyorlar. Eğitmenlerin milliyeti açıklanmadı, ancak yetkililer hepsinin Amerikalı olduğunun varsayılmaması uyarısında bulundu. (CNN, 9 Aralık 2012, vurgular bize ait)

Bu, isyancılara verilen, silahların yayılmasını engelleme eğitimi değildir. Bu örtülü operasyonun parçası olarak tasarlanan şey, ABD-NATO destekli teröristlerin, adını zikretmek gerekirse, El Nusra Cephesi de dâhil olmak üzere “bizim” El Kaide bağlantılı amillerimizin kimyasal silahlara sahip olmasıdır.

El Kaide'ci teröristlere verilen bu ABD sponsorluğundaki kimyasal savaş sanatı eğitimi, uluslararası hukukun ve BM Şartı'nın 7. Bölümü'nün ağır bir ihlalidir.

Haziran ayında şunlar aktarılmıştı:

“Türk polisi, İstanbul'da ve Suriye sınırına yakın güney şehirlerinde El Kaide bağlantılı Suriyeli El Nusra üyesi teröristlere baskınlar düzenledi ve El Kaide'nin Suriye kolu El Nusra Cephesi'nin 12 üyesini tutukladı. Bu kişilerin bulundukları yerde dört buçuk libre sarin sinir gazı, el tabancaları, el bombaları, mermiler ve çeşitli dokümanlar bulundu. Türkiye'de yayınlanan Zaman gazetesi, bu kişilerin Türkiye'nin Adana şehrinde bir bombalı saldırı hazırlığında olduğunu yazdı.” (Debka, 15 Haziran 2013, vurgular bize ait)

Birleşmiş Milletler bağımsız misyonu, isyancı güçlerin sarin sinir gazına sahip olduklarını doğruladı.

Washington  Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'a işaret etse de, Birleşmiş Milletler'in bağımsız soruşturma komisyonu Mayıs 2013 tarihinde hükümetten ziyade isyancıların kimyasal silaha sahip olduğunu ve sivil halka karşı kullandığını teyit etmişti:

“Önde gelen denetçilerden birinin Pazar günü söylediğine göre, BM insan hakları gözlemcileri, Suriye'deki iç savaşta yaşanan ölenlerin yakınlarından ve tıbbi personelden isyancı güçlerin sarin sinir gazı kullandığına dair tanıklıklar elde etti.

Komisyon üyesi Carla Del Ponte, Suriye'deki Birleşmiş Milletler soruşturma komisyonunun, hükümet güçlerinin uluslararası hukuk tarafından kullanılması yasaklanan kimyasal silahları kullandığına dair henüz bir kanıt bulmadıklarını söyledi.

Del Ponte, bir İsviçre-İtalyan televizyonuna verdiği röportajda, “Soruşturma görevlilerimiz komşu ülkelerde kurbanlarla, doktorlarla ve sahra hastanelerinde bulunanlarla görüşmeler yaptı ve geçen hafta yayınladıkları ve benim de gördüğüm rapora göre, kurbanların maruz kaldığı muameleden hareketle, sarin gazı kullanıldığı yönünde kesin kanıtlar olmasa da, güçlü, somut şüpheler var” dedi.

İtalyanca olarak yaptığı konuşmasında, “bu kullanım, hükümet yetkilileri tarafından değil, isyancılar tarafından gerçekleştirildi” diye ekledi.” (“Soruşturma görevlisi. BM, Suriyeli isyancıların sarin gazı kullandığına dair tanıklığa sahip,” Chicago Tribune, 5 Mayıs 2013, vurgular bize ait)

El Nusra güçlerinin “Han el Asel'de hükümet güçlerine ev yapımı bir havan topuyla sarin fırlattığı” yönünde de kanıtlar var:

“Rusya BM'ye buna ilişkin kanıtlar sundu ve Han el Asel BM denetçi ekibinin ziyaret edeceği bölgeler listesindeydi.” (Bkz: Phil Greaves,  Syria: Obama's Pretext for War? The “Rebels” are in Possession of Chemical Weapons, [Suriye: Obama'nın savaş bahanesi mi? “İsyancılar” kimyasal silahlara sahip] Global Research, 29 Ağustos 2013)
Ortadan kaldırılan Daily Mail haberi

29 Ocak 2013'te, İngiltere'nin en popüler günlük gazeresi Daily Mail, online versiyonuDailymail.co.uk sitesinde bir makale yayınladı. Makalenin başlığı şuydu:

ABD, ‘Suriye'de kimyasal silah saldırısı gerçekleştirme ve Esad rejimini suçlama planını destekledi'

Archives.org sitesi, Suriye'de kimyasal silah saldırısı gerçekleştirip Devlet Başkanı Beşar Esad'ı suçlamaya yönelik varsayılan ABD destekli istihbarat operasyonuyla ilgili makalenin kaydını yayınladı. Orijinal makale (http://www.dailymail.co.uk/news/article-2270219/U-S-planned-launch-chemical-weapon-attack-Syria-blame-Assad.html) Daily Mail arşivinden kaldırıldı. Ancak bu yazıyahttp://web.archive.org/web/20130130091742/http://www.dailymail.co.uk/news/article-2270219/U-S-planned-launch-chemical-weapon-attack-Syria-blame-Assad.html adresinden ulaşmak mümkün.

Anladığımız kadarıyla Daily Mail'in haberi, İngiltere merkezli bir güvenlik şirketi olan  “Britam Defense and Intelligence” tarafından başlatılan bir hakaret davasının arkasından kaldırıldı.



Sahnelenen savaş bahanesi olayı

Bu şeytani operasyon, ABD'nin isyancıları kimyasal silahlarla teçhizatlandırması ve titizlikle hazırlanmış bir operasyonun gerçekleştirilmesine dayanıyor. Operasyon, sivillerin öldürülmesi ve arkasından ABD-NATO askeri ittifakı adına gerçekleştirilen vahşet nedeniyle Suriye hükümetinin suçlanmasından oluşuyor.

Gözümüzün önünde cereyan eden şey, askeri planların ayrılmaz bir parçası olan şeytani bir senaryodur; adını koymak gerekirse, Batılı savunma şirketlerinden tavsiyeler alan muhalif teröristlerin gerçekten de kimyasal silahlara sahip olmasıdır.

Daha yukarıda sunulan kanıtlar, Suriye hükümetinden ziyade isyancıların sivillere karşı kimyasal silah kullandığını göstermektedir. Kimyasal silahlarla ilişkili ABD özel kuvvetleri, Ağustos 2012 tarihinden bu yana Suriye içinde faal durumdadır. Bu dönem, (CNN tarafından teyit edildiği üzere) isyancılara kimyasal silah kullanımı eğitimi verilmesi ve isyancı güçlerin sarin gazı da içeren kimyasal silah kullanması dönemiyle çakışmaktadır.

Batı, hayatlarının Beşar Esad tarafından tehdit edildiği varsayılan Suriye halkının imdadına geldiğini iddia ediyor. Oysa gerçeklik, Batı askeri ittifakının sadece, aralarında El Nusra Cephesi'nin de bulunduğu teröristleri desteklemekle kalmadığı, aynı zamanda  vekili olan “muhalif” isyancı güçlere kimyasal silah verdiğidir.

Medya propagandası

Medya bu yalanı aynen tekrarladı. Araştırmacı gazetecilik bir yana bırakılarak bunu yerini medya uydurmaları, yalanlar ve fabrikasyonlar aldı. Haberler hep bir ağızdan, Birleşmiş Milletler'in himayesi altında gerçekleşecek bir askeri müdahale için çağrı yapıyor.

Yalan önermeler kurgulanıyor, haberler, araştırmalarını yalan üzerine inşa ediyor.

Eş zamanlı olarak, önde gelen Batılı solcu aydınlar, NATO destekli insani müdahaleye olan desteklerini ifade ettiler. Bunlar aynı zamanda 2011'de Libya'ya yönelik NATO müdahalesini de destekleyen kişilerdir.

Bu kişiler gelişigüzel bir şekilde, (bir taraftan Dışişleri Bakanlığı'nın terör örgütleri listesinde yer alan) ABD destekli El Kaide bağlantılı isyancıları, Brezilya'daki topraksızlar hareketi ve Meksika'nın Chiapas bölgesindeki Zapatistalarla karşılaştırılabilecek “devrimciler” olarak tanımlıyor.

Kendisini solcu olarak tanımlayan bu kişiler arasında, “insani savaş” lehine bir konsensüs oluşmuş durumda:

“Biz, aşağıda imzası bulunanlar olarak, Mart 2011'den bu yana onur ve özgürlük mücadelesi veren milyonlarca Suriyeli ile olan dayanışmamızı ilan ediyoruz. Dünyaya, Suriye halkı üzerindeki baskısını ve savaşı sonlandırması için Suriye rejimine baskı yapma çağrısında bulunuyoruz. Suriye'nin demokratik bir geleceğe doğru hızlı bir yeniden inşaya başlayabilmesi için Beşar Esad'ın derhal, mazeretsiz olarak çekilmesini istiyoruz.

“Suriye'deki devrim, Kuzey Afrika devrimlerinin temel bir parçasıdır; aynı zamanda Meksika'daki Zapatista isyanının, Brezilya'daki topraksızlar hareketinin, Avrupa ve Kuzey Amerika'da neo-liberal sömürüye karşı gerçekleşen isyanların bir uzantısı ve İran, Rusya ve Çin'deki özgürlük hareketlerinin bir yankısıdır.”

Suriye halkına karşı savaş yürüten kim?

Hükümet mi, yoksa Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye'de eğitilen ve istihdam edilen, ABD-NATO destekli ölüm mangaları mı?

Acı bir ironiyle, “ilericilerin” dili ve söylemi doğrudan askeri eylem çağrısı yapmıyor olsa da, ölçek ve içerik bakımından, Elliott Abrams, Paul Berman, Eliot A. Cohen, Robert Kagan, William Kristol, Bernard-Henri Levy, Karl Rove gibi isimlerin imzaladığı ve Weekly Standard'da yayınlanan, Başkan Barack Obama'ya hitap eden neo-con açık mektuba benziyor:



“En azından ABD, gönüllü müttefikleri ve partnerleriyle birlikte, Suriye diktatörlüğünün son geniş çaplı kimyasal silah kullanımının içinde olan askeri birimlerini hedef alacak stand-off silahlarını ve hava gücünü kullanmalıdır… 

Aynı zamanda Suriye silahlı muhalefeti içinde, incelenen ılımlı unsurlara, rejimin kimyasal silahlara sahip birimlerini tanımlamak ve vurmak için gerekli silahları sağlamalıdır. Bu yüzden zaman, ABD'nin, Esad rejiminin acımasız saldırılarını durduracak anlamlı ve belirleyici eylemlere girişmesi ve aynı zamanda, kaçınılmaz olduğunu söylediğiniz, Esad sonrası Suriye'nin kurumlarının şekillenmesine yardımcı olma ve bu kurumlar üzerinde etki kurma zamanıdır.http://www.weeklystandard.com/blogs/experts-obama-here-what-do-syria_751267.html

Çev: Selim Sezer

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Bu ay öne çıkanlar