29 Eylül 2013 Pazar

-video- Suriye'deki Muhalif Vehhabi teröristler, her şeyi katlettikleri yetmezmiş gibi, Allah dostlarının türbelerini de yıkıyorlar.

suriyedeki muhalifler
suriyedeki muhalifler





El Nusra (el Kaide) Teröristleri Suriye'de al Bab Türbesini Yıkıyor (Halep)



Terörist diyoruz inanmıyorsunuz...

El Nusra ya da el Kaide Sünni de Şii de değildir. Vehhabilerdir. Kendilerini kamufle etmek için Sünnilerin ve Şiilerin arasında "Biz selefiyiz" derler...

Bunlara göre ne Şiiler ne de biz Sünniler Müslüman falan değiliz. Bunlara göre hepimiz Allah'a ortak koşan müşrikleriz. Bunlara göre biz mürşiklerin kanı, canı, malı ve namusu kendilerine helal...

Bunlara göre mezar yapmak haram ve şirk. Bunlara göre kabir ziyareti şirk. Bunlara göre türbeler şirk. Bunlar, içinde binlerce sahabenin kabirleri bulunan cennetül mualla'yı bile dümdüz ettiler. Sahabelerin mezar taşlarını bile kırıp geçtiler.

Bunların tabi olduğu bu sapık mezhebin, Vehhabiliğin kurucusu olan Muhammed bin Abdülvehhab'a göre haşa Kabe bile şirkti. Bir ara yıkmaya niyetlenmişlerdi de hem Osmanlı Müslümanları hem de Hindistan Müslümanları ayağa kalkınca bunlar neye uğradıklarını şaşırmışlardı. Daha sonra Osmanlı o güçsüz zamanında bunları iyice yayılıp dünyanın başına bela olmadan temizlemek istemişti ama... Amma İngiliz askerleri bunlara arka çıkınca hepsini temizleyememişti... Şimdi bir örümcek ağı gibi dünyanın her yerini sardılar. Dünyanın her köşesinde sözde İslam adına hareket ettiklerini iddia ederek katliamlar yapıyorlar. Bunların bu gün de arkasında batılı İstihbarat örgütleri var. CIA, MI6, Mossad var... Yahudi de eksik değil...

22 Eylül 2013 Pazar

el Kaide CIA'nın kurduğu-yönettiği bir örgüt. el Kaide bahanesi ile İslam'a savaş açtılar.

el kaide cıa nin kurduğu bir örgüt
el kaide cıa nin kurduğu bir örgüt

El Kaide Büyük İsrail Projesi için Bir ABD-İsrail Maşasıdır


Press TV İdaho’dan yazar ve gazeteci Mark Glenn ile 11 Eylül saldırılarına ve bu hadisenin Amerikan hükümeti tarafından sunulan resmi anlatısına ışık tutmak amacıyla bir röportaj gerçekleştirdi.

El Kaide Büyük İsrail Projesi için Bir ABD-İsrail Maşasıdır

Press TV

Press TV İdaho'dan yazar ve gazeteci Mark Glenn ile 11 Eylül saldırılarına ve bu hadisenin Amerikan hükümeti tarafından sunulan resmi anlatısına ışık tutmak amacıyla bir röportaj gerçekleştirdi.

Press TV: Mark Glenn siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Siz hangi kamptasınız? Hükümetin 11 Eylül hakkında anlattıklarından şüphe duyuyor musunuz?

Glenn: Şüphesiz bize 19 Müslümanın bu uçakları 11 Eylül günü binalara çarptığını söyleyen aynı hükümet, Saddam Hüseyin'in Amerika'ya karşı kullanılabilecek kitle imha silahları ürettiğini de söylemişti. Ve bugün 11 yılından ardından Irak'ta tek bir kitle imha silahı bile bulunamadı.

Bu nedenle Amerikan hükümeti güvenilmezliğini pekçok defa ispatladı, özellikle de İsrail ile ilgili meselelerde her zaman yalan söyleyecektir. İsrail'i korumak için ne gerekiyorsa yapacaktır. İsrail'in Orta Doğu'daki barbarca eylemleri karşısında BM'de yapılan kınamaları veto edecek, Amerikan halkı aleyhine casusluk ve sabotajda bulunmasına göz yumacaktır.

Press TV: Sayın Mark Glenn, diğer misafirimiz Lee Kaplan'ın bahsettiği şu Yedi Numaralı Bina meselesi, 11 Eylül'deki en tartışmalı konulardan biri. Pek çok mimar ve analist buradaki çöküşün uzaktan kontrollü bir yıkım olduğu sonucuna vardılar. Bu durum bu mimarlar tarafından ispatlandı ve gösterdikleri görüntülerden de belli oluyor. Sizin de bu görüntüleri gördüğünüze eminim, ya da elinizdeki diğer bilgiler... Dolayısıyla en azından bu Yedi Numaralı Bina nedeniyle şüphe etmek için bir neden bulunmuyor mu?

Glenn: Şüphesiz, resmi hikayenin sorgulanmasında uzmanların bilimsel metodu kullanmalarının yasaklandığı sadece iki konu var. Bunlardan biri bakmamıza izin verilmeyen Holocaust. Siyonistlerin konu hakkında dediği herşeyi kabul etmek zorundayız, diğeri de tabii ki 11 Eylül hadisesi.

Hem de burada olayın bize anlatıldığı gibi gerçekleşmediğini gösteren pek çok somut, kelime oyunu olmayan tuhaflıklar bulunmasına rağmen.

Diplomamı inşaat mühendisliğinden almadım fakat fizikten biraz anlarım, serbest düşüş nedir biraz bilirim ve serbest düşüşle çöken binaların nasıl olduğunu bilirim.

Kasti müdahale ve tahrip olmadan o binaların o süre içersinde ve o şekilde çökmelerine imkan yok... daha Yedinci Binadan söz etmedik bile.

Resmi hikayede bize İkiz Kulelere çarpan iki yolcu uçağının bu binaların çöküşüne neden olduğu söyleniyor. Yedinci Binanın çökmesine neden olan şey kendisine çakılan uçak mıydı? Bu cevaplanması gereken çok büyük bir soru ve bence 11 Eylül için yapılacak olan dürüst ve şeffaf bir araştırmada saklayacak çok şeyleri olacak kişilerce de cevaplanması mümkün değil.

Press TV: Mark Glenn, El Kaide terörist örgütünün bunun arkasında yer almasının sebeplerini ilginç buluyorum. Gerçekten de bu Amerika'nın İsrail'e verdiği desteğe karşı yapılmış bir misilleme mi idi? Çünkü Mossad'ı ABD karşıtı en saldırgan üçüncü istihbarat servisi olarak tanımlayan değerlendirmeler mevcut.

Glenn: Evet bu yüzde yüz doğru. ABD hükümeti İsrail'i kendisine karşı yürüttüğü casusluk faaliyetlerinden dolayı (sadece askeri ve politik alanda değil, sanayii alanında da) en saldırgan ve tehlikeli ülkeler arasında sayıyor.

İsrail bizim teknolojimizi alıp düşmanlarımıza satıyor. Bırakın biraz casusluk ve 11 Eylül hakkında konuşayım. Şu resmi bir gerçek ki 11 Eylül sabahı gerçekleştirilen tek tutuklama, hadisesi Liberty State Park'ta (New Jersey) sevinç çığlıkları atarak kulelerin yıkılışını kameraya alırken halk tarafından görülen 5 İsrailli istihbaratçının tutuklanmasıydı. Bu kişiler tutuklandıktan sonra sessizce İsrail'e gönderildiler. Michael Chertoff İsrail televizyonunda bunların Mossad ajanı olduklarını ve “hadiseyi kaydetmekle görevlendirildiklerini” itiraf etti.

Amerikalılar 11 Eylül'ü yapanın da, Suriye'deki kimyasal silah oyununu kuranın da İsrail olduğunu biliyorlar

11 eylül  suriye
11 eylül  suriye


11 Eylül'ün yıldönümünde, yanıltma harekâtı anlatıları hızla yayılıyor

Dr. Kevin Barrett
Press TV

11 Eylül'ün 12. Yıldönümünde, herkes yanıltma harekâtlarından bahsediyor. 

Önde gelen bir Amerikalı muhafazakâr olan Pat Buchanan, Suriye'deki kimyasal silah olayından “yanıltma harekâtı kokusu geldiğini” söylüyor. Buchanan, Suriye Devlet Başkanı Esad'ın, ABD'yi ülkesini bombalamaya davet etmek dışında hiçbir askeri amacı olmayacak şekilde bir kimyasal saldırı emri verecek kadar aptal olduğuna inanamayacağını söylüyor.
Esad karşıtları ise böyle bir saldırı gerçekleştirmek ve Esad'ı suçlamak için yeterince nedene sahiptir.
Ron Paul da, “ben bunun bir yanıltma harekâtı olduğunu düşünüyorum” diyerek aynı fikri ifade ediyor. Oğlu Rand Paul ekliyor: “Bunun Suriye ordusu değil, isyancılar tarafından gerçekleştirilmesi için büyük bir teşvik var.”
Rush Limbaugh, Obama'nın da suç ortaklığının olduğu bir yanıltma harekâtından şüphe ediyor. Limbaugh, Yossef Bodansky'den alıntı yapıyor: “İsyancılar, Beşar'ı yerinden edecek bir kanıt meydana getirmek için kendi kendilerine karşı gaz kullandılar ve bu ABD'yi, El Kaide'nin tarafına koydu.”
Colin Powell'ın özel kalemi Lawrence Wilkerson, bir adım daha ileriye gitti. İstihbarat topluluğu içindeki kaynaklardan alıntı yapan Wilkerson, kimyasal silah saldırısını İsrail'in gerçekleştirdiği bir yanıltma harekâtı olduğunu söyledi. Wilkerson, “İsrail şu anda çok, çok tehlikeli bir durumda. Netanyahu bunun farkında değil. Umarım Başkan Obama ona jeostratejik gerçekler hakkında bir ders vermiştir” ifadelerini kullandı. 

Wilkerson'un İsrail'in “çok, çok tehlikeli durumda” olduğu şeklindeki ifadeleri ilk bakışta, Ortadoğu'daki karmaşaya işaret ediyor gibi görünüyor. Fakat Wilkerson, başka bir mesaj da iletiyor olabilir:  Netanyahu, Obama'yı 11 Eylül'ün yıldönümünde veya yakınlarında Suriye'ye saldırmaya zorlamak için tasarlanmış, zorlukla gizlenebilen bir kimyasal silahlı yanıltma harekâtı düzenleyerek, çok önemli bir gerçeğin “farkında olmadığını” göstermiştir: Wilkerson da dâhil olmak üzere, ABD ordu ve istihbarat yapılarının içinde bulunan ve sayıları giderek artan pek çok kişi, İsrail'in 11 Eylül yanıltma harekatını organize ettiğini de biliyor. Ve geri püskürtmeye hazırlar.  

ABD'deki bu önde gelen karar alıcılar, İsrail'in ABD'yi kendi düşmanlarına karşı sonu gelmeyen savaşlara sürüklemek için 11 Eylül'de yaklaşık 3 bin kişinin öldürülmesini organize etmiş olmasından rahatsızlar. İsrail'in, ana akım medya üzerindeki hâkimiyeti aracılığıyla Amerikan kamuoyunu aldatmaya devam etmesine öfkeliler. İsrail lobisinin şantaj ve tehditler yoluyla Kongre'yi etkilemesi karşısında kızgınlar. İsrail'in 11 Eylül yanıltma harekâtını gerçekleştirme biçiminin hem Anayasa hem de ulusal hazinenin içini boşaltmasından, Amerika'yı uluslararası bankerlere borç batağına sürüklemesinden ve ülkenin ekonomik geleceğini yıkmasından iğreniyorlar. 

Eski CIA Ajanından 11 Eylül İtirafı: "Aylar öncesinden haberimiz vardı"

11 eylül itirafı
11 eylül itirafı

Eski CIA Ajanından 11 Eylül İtirafı: Bu Bir Sahte Bayrak Operasyonu


"Çünkü saldırıdan Nisan 2001 tarihinde haberdar olmuştum. Gerçekleşmesinden aylarca önce CIA’den öğrenmiştim bunu. Bu bir sahte bayrak operasyonuydu (yanıltma harekatı), daha aylar önceden bilinmekteydi. Bizim dilimizle bu bir aldatma operasyonuydu, bir psikolojik operasyondu. Bütün gözler Dünya Ticaret Merkezine doğru uçan uçaklardaydı fakat gerçek eylem kontrollü yıkım idi."

Eski CIA Ajanından 11 Eylül İtirafı: Bu Bir Sahte Bayrak Operasyonu

Press TV eski bir CIA ajanı olan Susan Lindauer ile Amerikan hükümetinin resmi 11 Eylül saldırıları anlatısı üzerine bir röportaj gerçekleştirdi.


Press TV: Öyle gözüküyor ki insanlar bu son yıllarda 11 Eylül'ün resmi anlatımını protesto için farklı yollar arıyorlar ve siz de bu duruma aşinasınız.

Lindauer: Evet, ben hedeftim, 11 Eylül'ün gizlenmesi sürecinde hedef gösterildim çünkü saldırıdan Nisan 2001 tarihinde haberdar olmuştum.  Gerçekleşmesinden aylarca önce CIA'den öğrenmiştim bunu -o sıralarda BM'de Irak ve Libya'ya bakıyordum- ve Irak misyonundaki diplomatik bağlantılarımdan bir tehdidin varlığını bildirmelerini istenmişti. Onlara, eğer uçakların kaçırılıp Dünya Ticaret Merkezine çarptırılmalarıyla -tam olarak böyle- ilgili herhangi bir komplo keşfetmeleri halinde arka kanalımızdan bize bunun istihbaratını vermemeleri halinde kendilerini bununla sorumlu tutacağımızı, onları taş devrine döndürene dek bombalayacağımızı söyledik.

Bunlar olurken ambargolara çok karşıydım ve Irak halkınının durumunu iyileştirmek için çalışıyordum. Irak büyükelçiliğinin ve Irak hükümetinin en tepesi kadar ne yaptığını tam olarak bilen gizli bir arka kanalım vardı, onlar da benim kim olduğumu ve ne yaptığımı iyi biliyorlardı.

Diplomasi ve diyaloğun çatışmaları çözmek için en iyi yol olduğuna inanıyorum. En azından buna çaba gösterdim. Irak halkı adına da çok üzgünüm, ama elimden geleni ardıma koymadım, maalesef başarısız oldum.

Press TV: Dolayısıyla kısaca 11 Eylül hakkında, bunun Irak'a savaş ilan etmek için bir bahane olduğunu söylüyorsunuz, fakat bununla ilgili elinizde başka kanıtlar da var, öyle değil mi?

Lindauer: Bu bir sahte bayrak operasyonuydu (yanıltma harekatı), daha aylar önceden bilinmekteydi. Bizim dilimizle bu bir aldatma operasyonuydu, bir psikolojik operasyondu. Bütün gözler Dünya Ticaret Merkezine doğru uçan uçaklardaydı fakat gerçek eylem kontrollü yıkım idi.

Yani bu şu anlama geliyor ki istihbarat düzeyindeki birileri koordinasyon içindeydiler, pilotları eğitiyorlar ve bunun olmasına müsade ediyorlardı. Ve aynı zamanda da Dünya Ticaret Merkezini, Amerikan hava sahasını koruyacak bütün koruma unsurlarını da -uçakları hemen düşürebilecek jet sistemi olan NORAD gibi- uzaklaştırıyorlardı. Yapılabilecek çok basit şeyler vardı ve bunların hepsi bloke edildi.

“El Nusra’cılar, kadınları kocalarından zorla alıyor”

el nusracılar
el nusracılar

‘Kadınlara Allah adına el koyuyorlar’CHP Gaziantep Milletvekili Ali Serindağ, bölgedeki kampları gezdi. Mültecilerden Suriye’deki kabusu dinledi ve SÖZCÜ’ye anlattı:

TÜR­Kİ­YE sı­nı­rın­da­ki El Nus­ra gru­bu, in­san­la­rın ka­fa­sı­nı üç de­fa “Al­lah-ü ek­be­r” de­dik­ten son­ra ke­si­yor. Bu gru­bun üye­le­ri, göz­le­ri­ne kes­tir­dik­le­ri ka­dın­la­rı da, yan­la­rın­da ko­ca­sı ya da bir ya­kı­nı olup ol­ma­dı­ğı­na al­dır­ma­dan so­kak­ta dur­du­ru­yor. Bir eli­ni ka­dı­nın om­zu­na ko­yu­yor, ar­dın­dan üç de­fa tek­bir ge­ti­ri­yor ve “Ar­tık bu be­nim ka­rı­m” di­ye­rek alıp gö­tü­rü­yor. Bu­na kar­şı çı­kan­la­rı da, he­men ora­da ya vu­ru­yor, ya da ka­fa­sı­nı ke­si­yor. Bu grup­la­ra, bu uy­gu­la­ma­la­rı yü­zün­den bü­yük tep­ki var.

Yar­dı­ma el ko­yu­yor­lar

Tür­ki­ye, Su­ri­ye­’ye önem­li öl­çü­de yar­dım mal­ze­me­si gön­de­ri­yor. Ora­da zor du­rum­da bu­lu­nan­la­ra da­ğı­tıl­mak için gön­de­ri­len yar­dım­la­ra, si­lah­lı mu­ha­lif grup­lar el ko­yu­yor. Bu yar­dım­lar, da­ha son­ra ka­çak yol­lar­dan Tür­ki­ye­’ye so­ku­lup, ucuz fi­yat­la sa­tı­lı­yor.

Böl­ge ca­sus kay­nı­yor…

Ga­zi­an­tep, Ha­tay, Şan­lı­ur­fa ve Ki­lis baş­ta ol­mak üze­re sı­nır il­le­rin­de, pek çok ül­ke­ye ait yar­dım amaç­lı si­vil top­lum ku­ru­lu­şu fa­ali­yet gös­te­ri­yor. Bun­la­rın, in­sa­ni yar­dım­dan çok ca­sus­luk fa­ali­yet­le­ri yü­rüt­tü­ğü be­lir­ti­li­yor. Böl­ge­nin ajan kay­na­dı­ğı­nı bü­tün yet­ki­li­ler bi­li­yor.

Ga­zi­an­tep üs­le­ri ol­du

Be­nim Gaziantep’teki kamp­la­rı gez­di­ğim dö­nem­de, Su­ri­ye­li mu­ha­lif­le­rin üst dü­zey yö­ne­ti­ci­le­ri hem ken­di ara­la­rın­da, hem dev­let yet­ki­li­le­riy­le Ga­zi­an­te­p’­te gö­rü­şü­yor­du. Esad kar­şıt­la­rı, Ga­zi­an­te­p’­i ade­ta bir üs gi­bi kul­la­nı­yor. Bu­luş­ma, top­lan­tı yap­ma ve ka­rar al­ma ye­ri ola­rak Ga­zi­an­te­p’­in se­çil­me­si, cid­di bir gü­ven­lik so­ru­nu da ya­ra­tı­yor.

Gü­ven­lik ris­ki yük­sek…

Kamp dı­şın­da bu­lu­nan Su­ri­ye­li­le­r’­in ne­re­de ol­duk­la­rı, kaç ki­şi ol­duk­la­rı bi­lin­mi­yor. Bu du­rum, gü­ven­lik yö­nün­den de bü­yük bir risk oluş­tu­ru­yor. Sı­nır il­çe­miz Kar­ka­mı­ş’­ta bir par­ka git­tim. Bir tek Türk va­tan­da­şı yok­tu. Her ta­raf Su­ri­ye­li do­luy­du. Mül­te­ci­ler, iş­yer­le­rin­de ucuz iş­gü­cü ola­rak gay­ri in­sa­ni şart­lar­da ça­lış­tı­rı­lı­yor­lar. Fu­huş al­mış ba­şı­nı yü­rü­müş.
Su­ri­ye­li­ler ara­sın­da, PKK’­nın bu ül­ke­de­ki ko­lu olan PYD’­ye des­tek yüz­de 10-15’ler ci­va­rın­day­dı. Ancak des­tek yüz­de 50’le­re ka­dar çık­mış du­rum­da.

Er­do­ğa­n’­a bed­du­a edi­yor­lar

Ül­ke­miz­de çok zor ko­şul­lar al­tın­da bu­lu­nan Su­ri­ye­li­ler, olay­la­rın bu ha­le gel­me­sin­de Baş­ba­kan Tay­yip Er­do­ğa­n’­ın ro­lü ol­du­ğu­na ina­nı­yor­lar. Tür­ki­ye­’nin, Su­ri­ye­’yi terk et­me­le­ri için ken­di­le­ri­ni teş­vik et­ti­ği­ni an­la­tı­yor­lar. Bu­gün içi­ne dü­şü­rül­dük­le­ri du­rum­dan da Er­do­ğa­n’­ı so­rum­lu tu­tu­yor ve ona bed­du­a edi­yor­lar.




****

MUHALİFLERİN "CİHAD NİKAHI" DEDİĞİ MUT'A NİKAHI HALKA HALKA YAYILIYOR.

Kadınlarla saatlik ya da günlük nikah yapıyorlar.

Tunus İçişleri Bakanı'ndan 'cihad el nikah' açıklaması

12 Eylül 2013 Perşembe

Kod adı: el Kaide. Aslında el Kaide diye bir örgüt yok

kod adi; el kaide
kod adi; el kaide

NEDEN? 

Neşe Düzel'in Mahir Kaynak ile el ropörtajı

Bütün dünyanın dengelerini, ilişkilerini, hatta yaşama biçimini, anlayışını ve kültürünü sarsan, değişime zorlayan büyük terör olayları yaşanıyor. Bu terör olaylarının her birinin altında da El Kaide imzası var. El Kaide, yeryüzünde istediği her yeri istediği zaman vurabiliyor, yeryüzünün her tarafında eylemleriyle görünebiliyor ama yeryüzünün hiçbir yerinde görülmüyor ve yakalanmıyor. Dünyanın bütün devletleri istihbarat da dahil ellerindeki bütün güçlerle bu örgütü yakalamaya çalışıyor ama yakalayamıyor. Sanki bütün dünyadan daha güçlü bir örgütle karşı karşıyayız. Bu örgütün yaptığı terör eylemlerinin somut bir amacı ve somut bir talebi de yok. Bu nedir peki? Böyle bir şey mümkün olabilir mi? Dünyadan daha güçlü bir örgüt nasıl hiç görülmeden var olabilir? Bu anlaşılmaz ve açıklanması neredeyse imkânsız görüntünün arkasındaki gerçekleri, ihtimalleri, El Kaide'nin ne ve kim olduğunu, kim tarafından desteklendiğini, amacını, hangi siyasi çekişmenin içinde yer aldığını eski bir istihbaratçı olan Mahir Kaynak'a sorduk. Üniversitede 20 yıl iktisat profesörlüğü yapan ve 10 yıl MİT'te çalışan Kaynak, bilinen iddialardan değişik ve tartışılacak görüşler ileri sürdü. 

Dünya yine El Kaide paniği yaşıyor. Bu örgüt dünyanın her tarafında kendi varlığını gösterebiliyor ama dünyanın hiçbir yerinde görülmüyor ve bulunmuyor. Bu öyle bir terör örgütü ki, tarifi, tanrının tarifine benziyor. Dünyanın her yerinde var olabilen ve dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen bir örgütten söz edildiğinde, bir istihbaratçı ne düşünür? 
Bu örgütün olmadığını düşünür. 

El Kaide diye bir örgüt yok mu? Bu terörü başkaları yapıyor da, biz olmayan bir örgütü mü arıyoruz? 
El Kaide diye bir örgüt yok. Eğer bir örgütten bahsediyorsanız, bu örgütün siyasal bir hedefi olması gerekir. El Kaide'nin hedefi nedir sorusunun daha cevabı yok. Kimse El Kaide'nin hangi somut hedefe ulaşmak istediğini bilmiyor. Oysa İRA, ETA gibi terör örgütlerinin somut hedefleri ve somut coğrafi alanları vardır. Ayrıca bunların bir kadrosu ve bir örgüt yapısı da vardır. El Kaide'de bu unsurların hiçbiri yok. Ne kadrosu var, ne de coğrafi bir alanı. Bütün dünya eylem alanları bunların. 

El Kaide'nin bir dönem Afganistan'da kurulan Taliban düzenini bütün İslam dünyasında kurmayı hedeflediği söyleniyor. Sizce El Kaide'nin böyle bir amacı yok mu? 
Bir amaç ile eldeki araçlar arasında uyum olması gerekir. Elinize bir topluiğne alıp 'Ben adam öldüreceğim' derseniz olmaz. El Kaide'nin kendi gücüyle, İslam dünyasında öngördüğü rejimi kurması mümkün değil. Ne gücü, ne kadrosu, ne de destekleyicisi var. Aslında El Kaide diye bir örgüt yok. El Kaide, bir istihbarat servisinin yaptığı operasyonun kod adıdır. Bu yüzden de bizim önce yapılan bu operasyonu deşifre etmemiz gerekir. Çünkü El Kaide operasyonuyla dünyada bir siyasi sonuç yaratılmak isteniyor. 

-Video- Dehşetengiz hile; Pentagon'a uçak düşmedi. İkiz Kuleleri CIA vurdu. Hedef Haçlı Seferi ilan etmek ve Ortadoğu'yu Büyük İsrail yapmaktı

ikiz kuleleri CIA vurdu
ikiz kuleleri CIA vurdu


Siyonistler, bütün yönetimini ellerinde tuttukları ABD'de, kendi yaptıkları saldırılar ile 11 Eylül 2001 günü çok büyük bir hile gerçekleştirdiler. Amerikan Savunma bakanlığı binası olan Pentagon'a uçak düşmedi, o gün tamiratta olan küçücük bir kısmında küçük çaplı bir bomba patlatıldı.

İkiz kulelere çarpan uçakları korsanlar değil, otomatik pilot sistemini ele geçiren CIA ajanları kullanıyordu. Uçaklarda korsanlar falan yoktu. Kulelerde ofisi bulunan CIA, yönetimini uzaktan ele geçirdiği sivil uçakları binalara yerleştirdiği sinyal yayıcılara çok geri mesafelerden nokta vuruşu ile kilitlemişti. Hiçbir pilotun bu şartlarda, bu uçakları, bu hızla giderlerken bu kulelere, bir de son anda kavis vererek çarptırmaya imkanı yoktu. Biraz gerilerde yaşanabilecek saniyelik bir sapma bile hedefe varana kadar yüzlerce metre sapmaya neden olacaktı.

Kuleler, uçakların yakıt tanklarının alev alması ve demir kolonları eritmesi nedeni ile yıkılmadılar. Kulelerin bodrum katlarında da çok özel bombalar patlatıldı. Bir çeşit zayıflatılmış nükleer bomba misali olan bu patlayıcılar binalarda kullanılan çelik maddesini lav tabakasına çevirdi. Binanın enkazına beş gün sonra bile gidenler, su gibi yol bulup akmakta olan demir eriğini gördüler. Kulelerin mimarı "Bu kulelerden birine art arda böyle üç uçak çarpsa bile yıkılmaları mümkün değil. Biz proje aşamasında uçak çarpma ihtimalini çok hesap ettik." dedi..

ABD Başkanı Bush, 11 Eylül saldırılarını canlı izledi. CIA saldırıları engellemedi, sadece can kayıplarını minimize etti.

11 eylül saldırısı
11 eylül saldırısı

(...)

İkiz Kulelerde 30-40 bin kişi bulunduğunu ve her Kulenin 110 kata sahip olduğunu varsaydığımızda, ilk crash'ın(çarpmanın) vuku bulduğu saatte her katta yaklaşık en az 136 kişi bulunuyor olmalıydı. Birinci Boeing kuzey kuleye 80. ile 85. katları arasında çarpmıştır. Bu katlarda bulunanlar çarpışma anında ya çarpışmanın etkisiyle ya da patlamanın neticesinde ölmüşler. Üst katlarda bulunan kişiler, yangın yukarıya doğru ilerlediği için kapana kısılmışlardı. Bazıları yangından ölmektense dışarıya atlamayı tercih etmiştir. Sonunda yapı yıkılmıştı. Demek ki çarpışmanın vuku bulduğu katta ve onun üzerindeki otuz 30, katta bulunanların hepsi ölmüştür. Ortalama hesaba göre ölü sayısı en az dört 4 bin 80 olmalıydı.
Oysa 9 şubat 2002 tarihli resmi bilançoya göre, New York'ta vuku bulan iki saldırıda toplam 2 bin 843 kişi ölmüştür. (bu rakama Boeingin mürettebatı ve yolcuları, kulelerin yıkılmasından dolayı ölen polis ve itfaiyeciler ve kulede bulunan kişiler dahildir).[26] Bu rakam, ilk ortaya atılan ihtimallere göre çok düşüktür ve görünenin tersine saldırıların, büyük ölçekte insan kaybını hedeflemediklerini düşündürmektedir. Tam tersine özellikle üst katlarda bulunan çalışanların, söz konusu saatte, bürolarında bulunmaması için önceden bir müdahale yapılmış olmalıdır.Böylece, İsrail gazetesi Ha'aretz, elektronik mesaj konusunda lider bir firma olan Odigo'nun saldırıların gerçekleşmesinden iki saat önce New York'taki saldırılar hakkında bilgi içeren anonim uyarı mesajları aldığını açıklamıştır. Bunlar, firmanın müdürü Micha Macover tarafından teyit edilmiştir.[27] Ne kadar herkes bunları aynı derecede ciddiye almamış olsa da kuzey kulede bulunanlara her türlü uyarılar gönderilmiş olabilir.
Burada Oklahoma City'de 19 Nisan 1995'te vuku bulan saldırıya benzer bir şemayla karşı karşıyayız. O gün Federal bina Alfred P. Murrah'da çalışan memurların büyük bir kısmı, öğleden sonra izinli olmuşlardı ve böylece bombalı araba saldırısı yalnızca 168 kişinin ölümüne neden olmuştu. Bugün, bu saldırının FBI'ın içine sızdığı aşırı sağcı bir örgüte ait milisler tarafından gerçekleştirildiğini bilmekteyiz.[28]Oklahoma City'de FBI, haberini aldığı bir saldırının gerçekleşmesine izin vermişti; kayıpları sınırlamakla yetinmişti.

Şimdi başkan George W. Bush'un şu tuhaf ifadesine bir bakalım. Orlando'da, 4 Aralık'ta yaptığı bir mitingdeydi.[29]

Soru: Sayın Başkan, her şeyden önce ülkemiz için ne kadar çok şey yaptığınızı bilemezsiniz. Soruma gelince, terörist saldırıyı haber aldığınızda neler hissettiniz?

Uçakların otomatik pilot sistemi ele geçirildi. Bu şekilde nokta vuruşu ile ikiz kulelere çarptırdılar

11 eylul 2001
11 eylul 2001


İlk bakışta olaylar tartışılmaz görünmektedir. Oysa ayrıntılara daldıkça tezatlar ortaya çıkmaktadır.

İki uçağın birincisi American Airlines Boeing 767 (Boston-Los Angeles, uçuş seferi 11) ve ikincisi de United Airlines (Boston-Los Angeles, uçuş seferi 175) olarak FBI tarafından belirlenmiştir. Şirketler bu uçakları kaybettiklerini teyit etmişlerdir.

Eylem esnasında cep telefonları aracılığıyla yakınlarını arayabilmiş olan yolcular sayesinde hava korsanlarının, klasik olarak yapıldığı gibi, kokpiti tecrit etmek için yolcuları uçağın arka kısmına götürdüklerini bilmekteyiz. Yolcu sayısının az olması işlerini kolaylaştırmıştır: 11 sefer sayılı uçakta 81 kişi ve 175 sefer sayılı uçakta ise 239 kişi bulunmaktaydı.
Yolcuların telefonla aktardığı bilgilere göre korsanlar, yalnızca kesici silahlar taşımaktaydılar.[18] Amerikan hava alanları kapatıldıktan sonra havada bulunan bütün uçaklar yere inmiş ve FBI tarafından aranmıştır. Aranan iki uçakta -43 sefer sayılı (Newyork-Los Angeles) ve 1729 sefer sayılı (Newyork-San Fransisco)- kullanılan bıçakların aynıları koltukların altında saklanmış olarak bulunmuştur. Araştırmacılar bütün hava korsanlarının aynı model bıçakları kullandıkları sonucuna varmışlardır. Daha sonra CIAUsame Bin Ladin'in Afganistan'da ikamet ettiği bir evde, İslamcıların bu bıçakların kullanımı hakkında özel eğitim aldıklarını gösteren birkaç torba bıçak bulmuştur.

Saldırıyı emreden kişinin, eylemlerinin kısmen veya tamamen neticesiz kalma riskini göze alarak adamlarına ateşli silah vermeyi ihmal ettiğini düşünmek pek anlaşılır şey değil. Özellikle de, uyarlanmış tabancaların[19], bıçaklardan çok daha rahat havaalanı denetleyicilerinin denetiminden kaçabildiğini bildiğimizde bu olay daha da şaşırtıcı bir hal almaktadır.

Neden böyle sorular soruluyor? İyi bilinen kolektif tahayyülde, Araplar, yani İslamcılar, kurbanlarını boğazlamayı severler. Bu silahların bıçak olması, sonuç olarak hava korsanlarının Arap olduklarını düşünmemizi sağlar. Oysa bu o kadar kolay ispatlanabilir bir şey değildir.

New York'a gelmeden önce, pilotların kuleleri yukardan değil de karşıdan görebilmeleri için uçakların oldukça alçalmaları gerekmiştir. Gökyüzünden bakıldığında, kentler planlara benzerdir ve orada görsel işaret noktaları yok olur. Kulelere çarpabilmek için önceden çok alçak bir yükseltide bulunmak gerekir.

Pilotların hem crash'in/çarpmanın yükseltisini ayarlamaları hem de uçaklarını yanlamasına konumlamaları gerekmiştir. İkiz Kulelerin eni 63 metre70 cm.'dir. Boeing 767'nin çapı 47 metre 60 cm.'dir. Videolara baktığımızda, uçakların hedefi tam merkezinden vurduğunu görmekteyiz. Uçakların, yönlerinde sadece 55 metre 65 cm.'lik bir kayma olmuş olsaydı hedeflerini kaçırmış olurlardı. Normal bir hızla (700km/saat), bu mesafe saniyenin onda üçü kadar bir sürede katedilmiş olur. Bu uçakların çok fazla kullanışlı olmadıklarını göz önünde tutarsak bunu başarmak, mesleğinde pişmiş pilotlar için bile güç bir iştir ki hiç uçak kullanmamış acemiler için imkansız olduğu gibi acemi pilotlar veya bu mesleğe yeni başlamış pilotlar için de imkansızdır.

İkiz Kulelerin yıkılışını seyrederken sevinç çığlıkları atan 5 Yahudi genç MOSSAD ajanları mıydı?

ikiz kuleler
ikiz kuleler

9/11 MOSSAD-El KAİDE BAĞLANTISI

ABD'nin "terörizmle savaş"ında sık sık kullandığı bir "psikolojik savaş" ürünü kelime var: terörist cells; "uyuyan teröristler". 


9/11 çerçevesinde İngiliz basınında bugünlerde başka bir kelime daha masaya yatırıldı : Spy cells; "uyuyan casuslar". Glasgow Herald gazetesinin 2 Kasım Pazar günkü nüshasında Neil Mackay imzalı 'İsrailliler, İkiz Kulelere uçakların çakılmasını film gibi seyrettiler' başlıklı bir haber vardı. Haber, El Cezire, El Ahram veya Karachi Dawn'da yayımlansaydı "klasik antisemitik" yaklaşımlardan biri olarak algılanırdı. Oysa "Uyuyan MOSSAD casusları ile 11 Eylül-El-Kaida bağlantısı" iddialarının yazarı bir İngiliz. İngiltere'de İsrail'in en tehlikeli ülke olarak görülmesi boş yere değil!

Fransız istihbaratına göre 'Uyuyan Arap teröristler', Aralık 2000'den Nisan 2001'de kadar Phoenix, Arizona, Miami, Hollywood ve Florida'da 'uyuyan İsrailli casuslar'ın gölge takibinde yaşamış! 11 Eylül'ün iki lideri Muhammed Atta ve Marwan al-Shehi'yi bir grup izlerken, Hamburg'dan ayrıldıktan sonra Hollywood ve Florida yaşayan 3 intiharcıyı diğer bir Mossad grubu takip etmiş. 25 bin kişinin yaşadığı Hollywood'da birbirine yakın yaşayan 5 eylemcinin komşuları Bahar 2001'den beri ABD'ye merak saran resim öğrencilerinin üçü. Hemde Atta ve Shehi'nin kiraladığı dairenin kapı komşusu olarak. 2 öğrenci de nedense 8 intiharcının yaşadığı kuzey kenti Fort Lauderdale'yı tercih etmiş. MOSSAD yetkilileri bizzat gelerek Ağustos 2001'de FBI'ya 200 potansiyel teröristin listesini vermiş, ama eylemin ABD dışındaki hedeflere yapılacağını ileri sürerek bir nevi hedef saptırmış!

En sırlı olay ise kuşkusuz zanlı 5 Yahudinin hâlâ cevaplanamayan tavırları. İkiz Kulelerin yıkılışını seyrederken sevinç çığlıkları atan 5 Yahudi genç, beyaz renkli Chevrolet van kendisini polise Maria olarak tanıtan bir Amerikalının rezerve yerine park etmişti. 911'i arayan Maria, polise "Bir grup adam benim parkımda minivanları üzerine çıkarak adeta film izlermiş gibi faciayı mutluluk içinde seyrediyorlar. Bana şok geçiriyorlarmış gibi gelmedi" dedi. Maria, arabanın plakasını da almayı başardı. FBI devreye girince Urban Moving şirketine kayıtlı araç, içinde 5 Yahudi gençle New Jersey's Giants stadyumunda bulundu. Arabanın içinde 4700 USD, yabancı pasaportlar, 19 intihar eylemcisinin kullandığı Stanley Knife tipinde çakı-bıçak vardı. Aracı kullanan Yahudi genç polise verdiği ilk ifadede şunları söyledi: 'Biz İsrailliyiz, Sizinle bir sorunumuz yok. Filistinliler problemdir.' 

El Kaide İsrail’i korumak ve İslam dinini kötü göstermek amacı ile kuruldu

el kaide
el kaide


Barrett: El Kaide’nin Batılı gizli servisler tarafından kurulmasının daha önemli bir nedeni de İsrail’in ve Batı’nın tüm dünyadaki düşmanlarına saldırmak için bir Arap lejyonu olarak kullanılmak istenmesidir.


Kevin Barrett: El Kaide İsrail'i Korumak için Kuruldu

Bir politik analist “Batılı gizli servisler  El Kaide terörist grubunu İsrail çıkarlarını korumak ve diğer ülkelere askeri müdahalelerini meşru göstermek için yarattı” dedi.

Dr. Kevin Barrett Çarşamba günü Press TV'ye  verdiği röportajda “Teröre karşı savaşın gerçek öyküsü bize anlatıldığı gibi değil.  ABD'nin Suriye'yi El Kaide için bombalaması  gözüktüğü kadar tuhaf değildir” dedi.

Barrett bu açıklamaları Senatör Rand Paul'un “Obama'nın Amerikalılardan 11 Eylül saldırılarından 12 sene sonra El Kaide ile müttefik olmalarını istemesini” eleştirmesi üzerine yaptı.

Paul Salı günü yaptığı açıklamada Washington'un Suriye saldırı planını kastederek  “El Kaide tarafından saldırıya uğramamızın 12 sene sonrasında , 3000 Amerikalının El Kaide tarafından öldürülmesinin ardından Başkan Obama şimdi bizden El Kaide ile ittifak yapmamızı istiyor” demişti.

Usame bin Laden bir CIA ajanıydı. El Kaide, CIA ve MOSSAD tarafından kuruldu, kullanıldı, kullanılıyor.

usame bin ladin
usame bin ladin

11 Eylül sabahı, haber kanalı CNN tarafından Dünya Ticaret Merkezi'nin kulelerinden birinin alevler içindeki ilk görüntüleri yayınlanmıştı. Bunun kaza mı, yoksa bir saldırı mı olduğu henüz bilinmezken, CNN spikerleri, Üsame Bin Ladin'in bu olaydan sorumlu olabileceğin­den bahsetmişlerdi. Zamanla bu hipotez, insanî açıdan kabul edilebilir tek açıklama olarak benimsenmiştir. Böylesi barbarca saldırıların, yalnızca, medenî dünyaya tamamen yabancı olan, Batıya karşı akıl almaz bir nef­retle dolu ve elleri kanlı birisinin eseri olabilirdi.

Bu ca­navar çoktan belirlenmişti bile: ABD'nin bir numaralı düşmanı Üsame Bin Ladin. Söylenti, ilk önce "genelde iyi bilgilere sahip" veya "soruşturmaya yakın kaynaklar­ca" basına verilen gizli bilgilerle beslenmiş, Colin Powell kamuoyu karşısında Bin Ladin'i "zanlı" olarak nite­lediğinde resmileşmiş veGeorge W. Bush onu suçlu ola­rak gösterdiğinde de dogma haline gelmiştir.

Bugüne kadar bu suçlama kamuoyu önünde açıklanmamıştı. Amerikan otoriteleri, Üsame Bin Ladin'in kendilerince itiraf niteliğindeki video kasetini yayınladıklarında, bu­nun yeterli olduğunu düşünerek, ispatlama ihtiyacı duymamışlardı.

Usame Bin Ladin1, 1931'de Saudi Binladin Group'un (SBG) kurucusu olan şeyh Muhammed Bin Ladin'in elli dört çocuğundan birisidir. Suudi Arabistan'ın en büyük holdingi olan bu holding, cirosunun yarısını inşaat ve kamu işlerinde, diğer yarısını da mühendislik, gayri menkul, dağıtım, telekomünikasyon ve yayın alanların­dan elde ediyordu. Holding, İsviçre Yatırım Şirketi olan SİCO'yu (Saudi İnvestment Company) kurmuştur. Bu şir­ket de, Suudi National Commercial Bank'ın şubeleriyle birlikte birkaç şirket açmıştır. SBG, General Electric, Nortel Networks ve Cadbury Schvveppes'de önemli katı­lım paylarına sahiptir. ABD'deki sanayi faaliyetlerini, Muhammed el-Fayed'in eski kayınbiraderiAdnan Kaşık­çı temsil etmektedir. Holdingin parasal malvarlığı ise Cariyle Group tarafından idare edilmektedir.

Dr. Goebbels'in vasiyeti uygulama görevlisi, terörist Carlos'un koruyucusu ve Binladin Group'un danışmanı Nazi ban­kacı François Genoud, 1996'ya kadar Holding'in şubele­rini kurma işlerini gerçekleştirmişti. Binladin Group, Suud-Vehhabi rejiminin ayrılmaz bir parçasıdır; öyle ki çok uzun bir süre Mekke ve Medine gibi kutsal mekanların onarımının tek ve resmi müteahhidi olmuştur. Aynı şe­kilde Suudi Arabistan'daki ABD askeri üslerinin yapımı­nı ve Körfez Savaşı’ndan sonra Kuveyt'in inşaatını üst­lenmiş, Bağımsız Devletler Topluluğu pazarının büyük bir kısmını o almıştır. Şeyh Muhammed Bin Ladin'in 1968'de kaza sonucu vefatından sonra büyük oğlu Salem işlerin başına geçmiştir. Salem Bin Ladin de, 1988'de Teksas'ta vuku bulan bir uçak kazası sonucu vefat et­miştir. Artık Binladin Group, kurucusunun ikinci oğlu Bekr tarafından yönetilmektedir.


1957'de doğan Üsame, Kral Abdulaziz Üniversitesi İk­tisadi ve İdari Bilimler mezunudur. Zeki bir işadamı ola­rak bilinmektedir. Üsame Bin Ladin, Aralık 1979'da vasi­si Prens Türki el-Faysal el-Suud (1977’den 2001'e kadar Suud gizli servisleri müdürü) tarafından CIA'nın Afganis­tan'daki gizli harekatını, parasal olarak yönetmek için çağrılmıştır. On yıl içinde CIA, Sovyetler Birliği'ni başarı­sız kılmak için Afganistan'a 2 milyar dolar para yatırmış­tır; bu harekat, CIA'nın bugüne kadar gerçekleştirdiği en pahalı harekat olmuştur. Suud ve ABD servisleri, mili­tanları toplamış, bunları eğitmiş, silahlandırmış, Sovyetler'e karşı verilen savaşı bir cihad adı altında manipüle edip kullanmıştır.2Üsame Bin Ladin, bu kural dışı dün­yanın ihtiyaçlarını "el-Kaide" (tam anlamıyla "üs") siste­mi üzerinden idare etmiştir.

Rusya'nın yenilgisinden sonra ABD, Kızıl Ordu'ya kar­şı savaşmak için Arap-İslam aleminin her bölgesinden topladıkları savaş liderlerinin ve mücahidlerin eline bı­raktıkları Afganistan'a karşı tamamen ilgisiz kalmıştır. Üsame Bin Ladin, o andan itibaren CIA için çalışmayı bı­rakmış ve bu savaşçıları kendi çıkarları için bir araya toplamıştır. 1990'da Suud Krallığı'na, laik Saddam Hüse­yin mürtedini, Kuveyt'ten çıkarmak için el-Kaide'yi kullan­mayı teklif etmiştir. Suudi Arabistan'ın, Baba BushDick Cheney (o zamanlar Savunma Bakanı) ve Colin Powell (o zamanlar Genel Kurmay Başkanı) tarafından yönetilen ko­alisyonu tercih etmesinden hiç hoşlanmamıştır.

10 Eylül 2013 Salı

Bu filim Amerikan İstihbaratının yapımı; Suriye'de Guta kimyasal saldırısı



Voltairenet.org'dan Thieerry Meyssan bu analizinde Suriye'deki kimyasal saldırı hakkındaki resmi anlatıyı sorguluyor...


Batı Rasyonalitesi

Voltairenet.org

Thierry Meyssan

Sizler Tonkin Körfezi hadisesini ve Vietnam Savaşını, Kuveyt kuluçka makinelerini ve Birinci Körfez Savaşını, Racak katliamını ve Kosova Savaşını, Irak'ın kitle imha silahlarını ve İkinci Körfez Savaşını, Bingazi'ye yapılan tehditleri ve Libya savaşını sevdiniz mi? Öyleyse Guta'da sivillerin gazla öldürülmesine ve Suriye'nin bombalanmasına bayılacaksınız...

Beyaz Saray tarafından yayınlanan bir bildiride, ABD Ulusal İstihbarat Direktörü James Clapper, 21 Ağustos 2013 tarihinde Şam'ın banliyölerinde bir düzine yere düzenlenen büyük bir kimyasal silah saldırıda 1429 kişinin öldüğünü söyledi.

Fransız istihbarat servisleri, istihbarat koordinatörü Alain Zebulun'ın gizli notlarına göre, olay mahallinde araştırma yapıp kurban sayısını teşhis imkânı bulamadılar. Bununla birlikte videolarda yaklaşık 281 kurban gördüler, Fransız “sivil toplum” organizasyonu Sınır Tanımayan Doktorlar ise hastanelerde 355 kişi saymışlar.

Müttefik servislerin tümü videolara atıf yapıyor. Amerikalılar YouTube'da 100 video toplamışken Fransızların elinde sadece 47 tane var. Washington ve Paris bu videoların hepsini gerçek kabul ediyor. Bununla birlikte, bunların bir kısmı Şam saatiyle sabah saat 7'de yayınlanmış (bu durum videoların, merkezi Kaliforniya'da olan YouTube'da niçin 20 Ağustos şeklinde tarihlendirildiklerini gösteriyor), fakat neredeyse gün ortası güneşi, görüntülerin çok önceden kameraya alındığını gösteriyor.

Bütün gözlemciler kurbanlar arasındaki çocukların sayısının yüksekliğine dikkat çektiler. ABD 426 çocuk saymış, yani kurbanların üçte birinden fazlası. Fakat ne Amerikalı ne de Fransız meslektaşlarından olan başka gözlemciler, kurbanların neredeyse tamamının aynı yaşta olduğunu ve başlarında kendilerine ağlayan ailelerinden kimsenin olmayışını keşfederek oyunbozanlık yapmış oldular. Ve garip olan şey gazın çocuklarla birlikte yetişkinleri de öldürmesi gerekirken, kadınların hepsinin kurtulmuş olması.

Uydu kanallarının kurbanların resimlerini yaygın bir şekilde göstermesi Lazkiye yakınlarındaki Alevi ailelerin iki hafta önce “isyancılar” tarafından kaçıırlmış çocuklarını tanımalarına imkân sağlamış. Bunların tanınması çok uzun sürdü zira ABD, Birleşik Krallık ve Fransa'nın müttefiklerince devlete sadık köylerde (toplu mezarlarında binden fazla sivil cesedin bulunduğu) gerçekleştirilen bu katliamdan kurtulanların sayısı çok azmış.

Amerikalılar, İngilizler ve Fransızlar kurbanların sarin ya da sarin içeren bir gazla öldürüldüklerinde ittifak ediyorlar. Bulgularını, kendi servislerince toplanan örnekleri inceleyen labaratuvarlarındaki analizlere dayandırıyorlar. Bununla birlikte, kendi delillerini toplamak için olay mahalline gelen BM müfettişleri yaklaşık on gün içinde sonuçlarını açıklayacaklar. Gerçekte Amerikalı, İngiliz ve Fransızlar tarafından yapılan analizler dünyanın bilimsel toplumu için tanıdık değil, zira bunlar doku örneklerinin incelenmesi için çok daha uzun bir süreye ihtiyaç duyuyorlar.

Çocukların kimyasal zehirlenme sonucu öldürüldüğü açıksa da hepsinin gaza maruz kalıp kalmadığı kesin değil. Videolardaki ölümler esnasında beyaz bir köpük gözüküyor, fakat sarinin sarı kusmuğa neden olduğu biliniyor.

Üç Batılı güç de bu olaydaki sorumluluğu değişik oranlarda Suriye Arap Ordusuna nispet etmede uzlaştı. ABD Ulusal İstihbarat Direktörü, servislerinin Suriye ordusunun son dört gün içinde kimyasallarla uğraştıklarını gözlediklerini söylüyor. Birleşik Krallık İstihbarat Komitesi Başkanı Jon Dray de bunun Suriye ordusunun ilk girişimi olmadığını söylüyor ve 2012'den itibaren 14 kez gaz kullandığı teminatını veriyor.

ABD, İngiltere ve Fransız istihbarat servislerinin bu bulguları, dinlemeye takılmış bir telefon konuşmasıyla destekleniyor. Bu anlatıya göre, üst düzey bir Suriye savunma yetkilisi katliam hakkında konuşmak için kimyasal silah biriminin başını panik halinde aramış. Fakat bu dinleme operasyonunu Amerikalılar, İngilizler ya da Fransızlar değil de Mossad'ın Birim 8200 isimli departmanı yapmış.

Özetle, ABD, İngiltere ve Fransız servisleri Suriye Arap Ordusunun sayısı belirsiz sivili gazla zehirlediğine %100 eminler.

1.Fakat bunun için kadınları etkilemeyen özel bir çeşit sarin kullanmış olmaları gerekiyor.
2.ABD, dört gün boyunca cinayet için hazırlık yaptıklarını görmüş ama müdahale etmemiş.

Hacker fena yakaladı: Amerikan askeri istihbaratı Suriye'deki kimyasal saldırının tarafı


Guta Hadisesi Tamamıyla Kurgu mu? Amerikalılar Olayda Nasıl Yer Aldılar?


Bir hacker, ABD istihbarat yazışmalarına erişim sağladı ve ABD Ordu İstihbaratı Personel Müdür Yardımcısı ve Operasyon ve Plan Ofisi Başkanı Albay Anthony J. Macdonald’ın kişisel e-postalarını yayınladı: Ben de gördüm ve çok korktum. Fakat Tony beni rahatlattı. Çocukların incinmediğini, bunun kameralar için yapıldığını söyledi. O yüzden endişelenme canım.
ABD askeri istihbaratı, Suriye'deki kimyasal saldırıya dâhil oldu

Voltaire Network

Suriye'deki durum halen dünya medyasının odak noktasında. ABD liderliğinde yeni bir “insani müdahale” yakında başlatılabilir. Pentagon, sivillere karşı varsayılan kimyasal silah kullanımı nedeniyle Beşar Esad'ı ve Suriye ordusunu cezalandırmak için Suriye'ye saldırmaya hazır olduğunu açıkladı.
Bu sırada, 21 Ağustos 2013'te Şam yakınlarında gerçekleşen kimyasal saldırıya ABD istihbaratının dâhil olduğuna dair yeni kanıtlar ortaya çıktı veinternete sızdırıldı.

Bir hacker, ABD istihbarat yazışmalarına erişim sağladı ve ABD Ordu İstihbaratı Personel Müdür Yardımcısı ve Operasyon ve Plan Ofisi Başkanı Albay Anthony J. Macdonald'ın kişisel e-postalarını yayınladı.

22 Ağustos 2013 tarihli bir yazışmada ABD Ordusu sivil analisti Eugene P. Furst,  Albay'ı başarılı operasyon nedeniyle tebrik ediyor ve Suriye'deki kimyasal saldırıyla ilgili olarak Washington Post gazetesinde çıkan bir yazıdan söz ediyor.

E.FURST: Bu arada, son başarınızı gördüm, tebrik ederim. İyi iş.

"Savaşımız İslam'la" - Demokrasi ve insan hakları söylemleri birer bahane; ABD Haçlı seferine çıkarken her şeyi itiraf etmişti.

Savaşımız İslam'la
Savaşımız İslam'la

Suriye meselesini sadece Esad meselesi gibi gösterebilen medyamızın neye ve kime hizmet ettiği yargı gücümüz ile müdahale gerektiren bir sorunumuz. ABD'nin en yetkili ağızları bile sıra sıra çıkıp bütün İslam alemini ve bütün Müslümanları hedef aldıklarını, bütün Müslümanları terörist gördüklerini ve katledeceklerini açıklamışken, itiraf etmişken, şu memleketimizde bizim kültürümüzden olduğunu iddia edebilen medyamız nasıl böyle bir hareket ve haber tarzı sergileyebilir?

Bakınız aşağıdaki haber on yıl öncesine ait. ABD kendi tezgahladığı 11 Eylül saldırılarının ardından en yetkili ağızlardan İslam'a savaş açtığını, Ortadoğu'daki 22 ülkenin ya rejimlerini ya da haritalarını değiştireceğini ilan etmişti. Irak işgalindeki acziyetinden sonra bunu askeri müdahaleler ile yapamayacağını anlamış ve halk hareketleri, medya manipülasyonları ile yapmaya başlamıştı. Adını da "Arap Baharı" koymuştu. Şimdi bu oyunlarda sıra Suriye'ye geldi. Dünyanın en büyük terörist ülkesi olan ABD şimdi de Suriye'ye demokrasi götürme iddiasında.. Pekiyi de bizim medyamız nerede? Bizim hükümetimiz nerede ve kiminle?


| mfs

***

ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney, Başkan Bush’un, Haçlı Seferi sözünü doğrulayarak Afganistan ve Irak işgallerinin gerçek nedenini açıkladı: Irakı işgal etmeseydik, Müslümanlar, İslâm Birliğini kurup, İsraili haritadan silerlerdi.

Hedef İslâm dünyası!

9 Eylül 2013 Pazartesi

-Video- Günümüzde Ortadoğuyu özgürleştiren(!) ABD, bakın daha önce nereleri nasıl özgürleştirdi(!) - ABD'nin tarihi katliam dolu

 ABD'nin tarihi
 ABD'nin tarihi


Esad konuştu: "Türkiye bir avuç para ile ayarlandı"

esad konuştu
esad konuştu

Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad, Rus İzvestiya Gazetesine mülakatta bulundu. Esad'ın konuşmasından satır başları şöyle;

- Amerika, topraklarımıza savaş açması sonucunda Vietnam'dan bu yana karşılaştığı sonuçla karşılaşacaktır; başarısızlık... Suriye’nin Batının kuklası olacağını sananlar yanılıyor ve bu asla gerçekleşmeyecek bir hayalden ibarettir. Dünyaya mesajımız budur.

- Türkiye gibi açık ve uygar bir topluma sahip büyük bir devletin kapalı bir mantığa sahip bir körfez ülkesi tarafından bir kaç dolarla yönetilmesi oldukça esef vericidir. Şüphesiz ve tabii ki tüm bunun sorumlusu Türkiye halkı değil de, Türkiye Hükümeti Başkanıdır. Türkiye halkı bizimle bir çok geni, örf, adet ve ortak paydaları paylaşıyor

- Mücadele ettiğimiz grupların büyük çoğunluğunu el Kaide fikrini taşıyan Tekfirci Gruplardır. küçük bir bölümü ise kanun kaçaklarından oluşmaktadır. Onlara mesajımız
TERÖRÜN VURDUĞU HER YERDE TERÖRÜ VURACAĞIZ"


- Dünyanın hiçbir ordusu, devletin bütün toprakları üzerinde tam teçhizatlı olarak bulunamaz. Teröristler bu durumdan yararlanarak ordunun bulunmadığı her bölgeye giriyorlar. Farklı yönlerde hareket ediyorlar ve biz de onları her yerde kovuşturuyoruz ve girdiğimiz her bölgede tamamıyla temizliyoruz. Dolayısıyla sorun teröristlerin bulunduğu bölgeler değil dışarıdan büyük sayıda terörist gelmesidir.

İsrail teröristlerle işbirliği yaptığını bizzat söyledi. Defalarca hastanelerinde onlarca teröristi tedavi etti, sınırda teröristlere darbe İndirdiğimiz zaman İsrail baskıyı hafifletmek amacıyla güçlerimizle çarpıştı, onları kuşattığımız zaman İsrail bariyerleri kaldırıp diğer tarafa geçmelerine ve karşı taraftan saldırmalarına İzin verdi.

Suriye, İran ve Hizbullah ortak savunma sistemi kurdular

İran Suriye ve Hizbullah
İran Suriye ve Hizbullah


Hizbullah, İran ve Suriye Karşı Saldırıya Hazırlanıyor


Üst düzey politik ve askeri kaynaklar The Daily Star (Lübnan) gazetesine Cuma günü yaptıkları açıklamada “İran, Suriye ve Hizbullah’ın Suriye’ye yapılacak bir Amerikan müdahalesi durumunda yakın koordinasyon içerisinde olabilmek için ortak bir askeri operasyon odası kurduklarını” belirttiler.


Miralla Hodeib

The Daily Star

Üst düzey politik ve askeri kaynaklar The Daily Star (Lübnan) Cuma günü yaptıkları açıklamada “İran, Suriye ve Hizbullah'ın Suriye'ye yapılacak bir Amerikan müdahalesi durumunda yakın koordinasyon içerisinde olabilmek için ortak bir askeri operasyon odası kurduklarını” belirttiler.

Kaynaklar “ABD şimdiye kadar direniş eksenine hedefleri ve saldırının kapsamı hakkında tahminde bulunma imkânı vermişse de, İran, Suriye ve Hizbullah en kötü ihtimalli senaryolar için hazırlıklarına hız verdi” dediler. Beklenen saldırı ile ilgili verilerin neredeyse tümünün belirsizliğine rağmen, Amerikan füzelerinin Suriye toprağına düşmesi durumunda bu üç oyuncu da belli bir oranda eyleme geçmeye karar vermiş haldeler.

Siyasi kaynaklara göre Hizbullah on binlerce savaşçısını ve yedek gücünü saldırı beklediğinden silah başına çağırdı. İsmini açıklamak istemeyen bir diplomat “İran, Suriye ve Hizbullah Amerikalıların planları hakkında net bir fotoğrafa sahip değiller. Fakat bu ülkeler de pek çok senaryoya hazırlık yapmış haldeler” şeklinde konuştu.

Kaynaklar Amerikan saldırısının rejim için ölümcül tehdit oluşturması ya da Suriye ordusunu ciddi bir şekilde zayıflatması durumunda İran ve Hizbullah'ın tüm askeri yeteneklerini sergileyip bütün ağırlıklarını verecekleri yorumunu yaptılar. Bir diplomat “Kısaca, Hizbullah ve İran'ın olaya müdahil olmama ihtimali çok az” şeklinde konuştu. Diplomatik kaynaklar İran ve Hizbullah'ın Suriye ordusu karargahlarının, askeri havaalanları ve uzun menzilli füzelerinki de dahil olmak üzere stratejik silah depolarının hedeflenmesini beklediklerini ve bunu da doğrudan müdahale nedeni olarak gördüklerini belirtiyorlar.

İnsanlık tehlikeli bir kavşakta; Yolun sonu, 3. dünya savaşı

3 dünya savaşı
3 dünya savaşı

Chossudovsky: Suriye Savaşı, 3. Dünya Savaşı Senaryosuna Giriş mi


Global Research'tan önemli bir Chossudovsky analizi daha: ABD kimyasal silah provokasyonunu önceden nasıl planladı?

Tehlikeli kavşak: Suriye savaşı, 3. Dünya Savaşı senaryosuna giriş mi?

Michel Chossudovsky

Global Research

“Özgürleştirici [aynen böyle] güçlerin eyleminin kolaylaştırılması amacıyla (…) bazı temel kişilerin tasfiye edilmesi için özel bir çaba gösterilmelidir. (…) ayaklanma ve müdahale sürecinin başlarında gerçekleştirilmelidir, (…)

Suriye'de karışıklıklara devam edilmesi yönünde siyasi bir karar varıldıktan sonra CIA hazırlık yapmıştır ve SIS (MI6) bireylerle teması üzerinden çalışarak küçük sabotaj ve ani saldırı olaylarına girişecektir. (…) Bu olaylar Şam'da yoğunlaşmamalıdır (…)”

Daha ileride: “gerekli derecede korku (…) sınır olayları ve (hazırlanmış) sınır çatışmaları, müdahale için bir gerekçe sağlayacaktır (…) CIA ve SIS [MI6] gerilimi arttırmak için hem psikolojik alanda hem de eylem alanında kapasitelerini kullanmalıdır.” (Sızdırılan ortak ABD-İngiltere istihbarat belgesi, Londra ve Washington, 1957)

Suriye, Ortadoğu'da stratejik bir yer işgal etmektedir. Suriye'ye karşı savaş, askeri girişimlere dair yol haritasının bir parçasıdır. Bu, yalnızca İran'a değil, aynı zamanda Rusya ve Çin'e karşı yöneltilmiş daha geniş bir ABD-NATO-İsrail askeri gündeminin ayrılmaz bir parçasıdır. Dahası, Ortadoğu-Orta Asya petrol rezervleri ve stratejik petrol ve doğalgaz boru hatları üzerine kontrol tesis etmeye dayanan genişletilmiş bir askeri gündemin parçasıdır.

Ortadoğu, Kuzey Afrika, Sahraaltı Afrika ve Orta Asya'da geniş bir savaş sürecinin ve ülkeler düzeyinde siyasi istikrarsızlaştırmanın bir bileşenidir.

Suriye'deki, paralı asker güçlerinin entegre olduğu ve Türkiye, Suudi Arabistan, Katar ve İsrail tarafından desteklenen (Mart 2011'de başlatılan) ABD sponsorluğundaki El Kaide isyanının başarısızlıkları, şimdi, hava kuvvetlerinin kullanılmasını ve postalların karaya ayak basmasını da içeren konvansiyonel bir savaş için sahneyi hazırladı. 

ABD ve müttefikleri şimdi, Suriye'ye askeri müdahale için bir bahaneyi şekillendirmek amacıyla, kanıt olmaksızın, Suriye hükümetini kendi halkına karşı Sarin gazı kullanmakla suçluyor.

ABD'li, İngiliz, Fransız ve İsrailli yetkililer şu anda, bu harekâtın niteliği ve zamanlamasına ilişkin bir dizi istişare gerçekleştiriyorlar. 

Savaş açmanın bahanesi: Kosova modeli

NATO'nun Yugoslavya müdahalesinin bahanesi olarak sahnelenmiş bir olay olan sözde “Racak katliamı”na gönderme yapan Washington, Suriye'de koruma sorumluluğu adını verdikleri askeri mandayı meşrulaştırmak amacıyla önceki Kosova Modeli'ni (1999) kullanabileceğinin ipucunu verdi.

Yugoslavya'da NATO'nun, El Kaide ve organize suçla bağlantıları olan terörist ve mücrim bir topluluk olan Kosova Kurtuluş Ordusu'nun (KLA) desteğiyle müdahale ettiğini belirtmekte fayda var.

İronik bir şekilde, Başkan Obama askeri müdahale çağrısı yaparken ABD istihbaratı resmi hikayeye şüpheyle yaklaştı ve istihbaratın şaibeli olduğuna, “kesin delil” bulunmadığına işaret etti:

“Yetkililer, müdahaleyle ilgili tartışmaların alt derece askeri yetkililer arasında gerçekleştiğini,saldırıyı Esad'ın ekibinden birine ve hatta önde gelen bir Suriyeli komutana bağlayan doğrudan bir kanıt olmadığını söyledi.

Yetkililerin söylediğine göre bu yüzden, Pazartesi günü Dışişleri Bakanı John Kerry saldırının Esad hükümetiyle bağlantısının “inkar edilemez” olduğunu söylese de,  ABD istihbarat yetkilileri şüpheli kimyasal saldırının Esad'ın emriyle gerçekleştirildiğinden çok da emin değiller, hatta hükümet güçleri tarafından gerçekleştirildiğinden bile tam olarak emin değiller.” (AP, 29 Ağustos 2013)

Gerilimi tırmandırma, askeri gündemin ayrılmaz bir parçasıdır. Eğer Suriye'ye karşı ABD-NATO saldırısı başlatılacaksa, Kuzey Afrika'dan Doğu Akdeniz'e, oradan Afganistan-Pakistan ile Çin arasındaki sınıra kadar olan geniş bölge, genişletilmiş bir bölgesel savaşın hengamesi içine sürüklenecektir.

Bu savaş kaçınılmaz olarak Lübnan ve Ürdün'e yayılacaktır. İsrail ve Türkiye, hem hava kampanyası, hem de kara güçleriyle aktif olarak müdahil olacaktır. “İsyancı”ların istihdam edilmesinde ve eğitilmesinde temel bir rol oynamış olan Suudi Arabistan ve Katar da dâhil olmak üzere Amerika'nın Körfez'deki müttefikleri de, bu askeri operasyonun sahnelenmesine müdahil olmuşlardır. İran ve Rusya, Suriye'nin askeri müttefikleridir. Hayati soru, saldırı gerçekleşirse veya gerçekleştiğinde aktif olarak (askeri açıdan) Suriye'nin yanında durmayı seçip seçmeyecekleridir. 

Son haberler, bir siber-savaş operasyonunun başlatıldığını ileri sürüyor. Müttefik özel kuvvetlerin Ürdün ve Türkiye'den Suriye topraklarına girdikleri aktarılıyor. İngiliz özel kuvvetlerinin, Suriye hava savunma sistemlerinin “Müttefik saldırılarına hazırlığını” incelediği söyleniyor.

İsrail'de medya dezenformasyonunun öncülük ettiği bir potansiyel panik durumu baş gösteriyor. İsrail ordusunun ihtiyat askerlerini çağırdığı ve bu askerlerin kuzey sınırına yerleştirildiği aktarılıyor. İsrail'in, daha geniş ABD-NATO hava savunma sistemine entegre edilen “füze kalkanı sistemi” aktive edildi. Eş zamanlı olarak binlerce İsrailli, Suriye'nin Batı saldırısına karşılık vermesi korkusuyla, gaz maskeleri için kuyruğa girmeye başladı.

İnsanlık tehlikeli bir kavşakta

Bu ay öne çıkanlar