14 Aralık 2013 Cumartesi

El Kaide sadece Suriye'de değil dünyanın dört bir yanında katliam yapıyor. (+18)




Yemen'de El Kaide terör örgütü militanları, hastaneye saldırdı doktor ve hemşirelerini kurşuna dizdi. Masumların üzerlerine el bombaları attı.


Yemen'de El Kaide militanları hastaneye saldırdı, 56 kişi öldü! Korkunç saldırı kameralara saniye saniye yansırken, görüntülerde gözü dönmüş bir militan, hastanede çocuk ve kadınların üzerine el bombası atıyor. İşte insanın tüylerini ürperten saldırının korkunç anları;

Yemen’in başkenti Sana'da hafta Savunma Bakanlığı ile bakanlık kompleksi içinde kalan hastaneye düzenlenen ve 56 kişinin ölümüne, 160’dan fazla kişinin de yaralanmasına yol açan bombalı ve tüfekli saldırının kan donduran görüntüleri ortaya çıktı.

ÖNCE BOMBALI ARAÇ 

ÖSO içinde MOSSAD ajanları - MOSSAD'ın kadın ajanı


Mossad’ın Türkiye’deki kadın ajanına üstün başarı ödülü verildi

İyi de:

MOSSAD’ın ödül verilen Türkiye’deki KADIN AJANI “üstün başarı”lı olmak için TÜRKİYE'DE neler yaptı ?

İsrail’de geçen hafta çok ilginç bir ödül töreni vardı. İsrail Cumhurbaşkanı Shimon Peres, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve MOSSAD Başkanı Tamir Pardo’nun (Kökenleri Osmanlı’da devlet memuru olarak görev yapan Sehor Pardo’ya kadar dayanır) katılımlarıyla düzenlenen törende MOSSAD’ın 12 kadın ajanına “üstün başarı ödülü” verildi. Ödül törenini ilginç kılan detay ise ödül alan kadın ajanlardan birinin Türkiye’de görev yapmasıydı.

8 Kasım 2013 Cuma

"Ben insan öldürmeyi iyi bilirim!"

"Ben insan öldürmeyi iyi bilirim!"
"Ben insan öldürmeyi iyi bilirim!"
Barack Obama’nın yardımcılarına İnsansız Hava Aracı saldırılarını kastederek, 'insan öldürmekte gerçekten iyiyim' dediği iddia ediliyor.

ABD’deki 2012 seçimlerini konu alan bir kitapta, ABD Başkanı Barack Obama’nın yardımcılarına İnsansız Hava Aracı (İHA) saldırılarını kastederek, “insan öldürmekte gerçekten iyiyim” dediği iddia ediliyor.

Mark Halperin ve John Heilemann’ın kaleme aldığı “Double Down: Game Change 2012” isimli kitap için Obama ve rakibi Mitt Romney’in seçim kampanyalarında görev yapmış kişilerle röportaj yapıldı. Obama yönetiminden kitapla ilgili henüz bir tepki gelmedi. ABC televizyonuna konuşan Beyaz Saray İletişim Direktörü Dan Pfeiffer, kendisinin ve Obama’nın kitabı henüz okumadığını fakat Başkan’ın Washington’dan yapılan “sızdırma”lardan nefret ettiğini belirtti.

6 Kasım 2013 Çarşamba

Suriye'deki muhalif bir Türkmen'in anlatımıyla El Nusra ve Özgür Suriye Ordusu gerçeği

Suriye'deki muhalif bir Türkmen'in anlatımıyla El Nusra ve Özgür Suriye Ordusu gerçeği
Suriye'deki muhalif bir Türkmen'in anlatımıyla El Nusra ve Özgür Suriye Ordusu gerçeği


“Özgür Suriye çalmaya çırpmaya başladı. Tecavüz ettiler kadınlara. Benim evimi bile soydular. Bu adamlar abdestli, namazlı. Ölmeye gelmişler Suriye’ye.”

“Suriye’nin fabrikalarındaki bütün makinaları Türkiye’ye geçirdiler. Bunları kim getirdi, kim aldı, kim sattı. Bunu sorun.”

“Bu makineleri Özgür Suriye Ordusu eliyle geçirdiler.”

****

“El Nusra diye bir şey yoktu. Bunlar tek tek gelmeye başladılar. Gelirlerdi, ‘Cephe yolu neresi?” diye sorarlardı.

Adamlar bizim dilimizi bile konuşmuyorlardı. Kuran Arapçası konuşuyorlardı. Cephe yolu dediği, ‘zındıkların yolu neresi?’ demek.”

Bu sözlerin sahibi 8 ay boyunca Suriye’de El Nusra Cephesi ile birlikte savaşmış Suriyeli bir Türkmen.
7 yaşından beri Halep’te yaşıyor. Adının yazılmasını, fotoğrafının çekilmesini istemiyor.
Halep’in Eşrefiye bölgesinde önce kendi küçük birliklerini kurarak bölgeyi korumaya başlamışlar.
Başta ellerine silah almamışlar.
Fakat sonra çatışmak için ailesi üyeleriyle Halep içindeki El-Sikkeri ve Selahaddin bölgelerine gitmiş.
“İlk başta kimsenin derdi Esad’ı indirmek değildi” diyor.

'Kimse onlar gibi olamaz'

Hikayesini anlatmaya başlamadan önce Suriye’de iki yıl önce iç savaşın başladığı Dera’dan bahsediyor.
“Dera’da çocuklar duvarlara yazmışlar, ‘Hürriyet istiyoruz’ diye. Bunları aldılar, tırnaklarını çektiler, gözlerini oydular. O zaman bu çocukları bıraksalardı, biterdi bu mesele.”
Halep’in farklı bölgelerinde Suriye lideri Beşar Esad’ın askerleriyle çatışırken, bundan bir yılı aşkın süre önce, örgüt henüz kurulduğunu açıklamadan evvel El Nusra ile tanışmış.
“Onlarla birlikte savaştım. Ama onlardan biri olmadım. Keşke olsaydım. Onlar gibi kimse olamaz,” diyor.
Neden onlarla yan yana olduğunu ve onları desteklediğini açıklıyor: “Özgür Suriye çalmaya çırpmaya başladı. Tecavüz ettiler kadınlara. Benim evimi bile soydular. Bu adamlar abdestli, namazlı. Ölmeye gelmişler Suriye’ye.”
Nereden geldiklerini soruyorum. “Cezayirliler, Tunuslular, Afganlar vardı. Ellerinde dolar dolu çantalarla Türkiye sınırından girdiler. Kurulmazdan evvel 8 ay bunlarla çalıştım. Bunların ne yönleri belliydi, ne de başları vardı.”
Dolar dolu çantaları soruyorum ama yanıtlamayı reddediyor. “Oraları ben bilmem” diyor.
Farklı ülkelerden gelen bu kişilerin en başta bir örgüt olmadıklarını daha sonra bu kişileri “birilerinin birleştirdiğini” söylüyor.
Kimin “birleştirdiğini” soruyorum. “Suudi Arabistan olabilir, Amerika olabilir” diyor.

'Siz silah meselesini çok abartıyorsunuz'

El Nusra’nın Türkiye’den destek aldığı yönündeki iddiaların doğru olmadığını söylüyor. Kim silah veriyor diye sorduğumda yine, “Suudi Arabistan” diyor.
El Nusra Cephesi bu yılın başında kuruluşunu açıklamış ve ardından yaptığı açıklamada El Kaide’ye bağlılığını duyurmuştu.
Konuştuğum kişi “En başta El Kaide yoktu” diyor.
Yaptıkları bu açıklamayı ise şöyle yorumluyor: “Belki bunları bir araya getiren, bunlara para veren bu yolu seçti. Zaten iş başkanlıkta.”
Hemen ardından bütün sohbetimiz boyunca yaptığı gibi Özgür Suriye Ordusu’nu ve Türkmen muhalif örgütleri eleştiriyor.
“Ali Beşir diye biri burada artık istihbaratla, Erdoğan ile mi görüşmüş bilmiyorum. Türkmenler için yardım alıyor. Silah alıyor. Şimdi Antep’te oturuyor. Adam zengin. Onun askerleri boş sokaklarda dolaşıyor. Çatışmıyorlar ki. Boş sokaklarda kurşun sıkıyorlar.”
Kast ettiği Halep Türkmenleri Askeri Devrim Meclisi Başkanı Ali Beşir.

3 Kasım 2013 Pazar

Bu sözleri bir Amerikan senatörü söylüyor: "CIA her ay 100 terörist eğitiyor."

CIA her ay 100 terörist eğitiyor.
CIA her ay 100 terörist eğitiyor.
CIA her ay 100 terörist eğitiyor

ABD’nin Tennessee eyaletinin senatörü Bob Corker, Amerikan Merkezi Haber Alma Teşkilatı CIA’in bugüne kadar yaklaşık bin Suriyeli savaşçıyı eğittiğini ileri sürdü. Senatör, bu istihbarat teşkilatının her ay Suriye muhalefeti için 50 ile 100 arasında militan eğittiğini söyledi.

Sünni Müslümanlar olarak Esed'in ve Suriye halkının yanındayız.

Sünni Müslümanlar olarak Esed'in ve Suriye halkının yanındayız.
Sünni Müslümanlar olarak Esed'in ve Suriye halkının yanındayız.

Memleketimizde son 15 yılda;

- 241 polis
- 91 asker
- 17 özel tim görevlisi
- 15 korucu
- 45 gardiyan

TECAVÜZ'den yargılandı.

Hiçbiri hapis cezası almadı. Bu rakamlar sadece yargıya yansıyanlar. Yansımayanları ve farklı suç çeşitlerinin oranlarını da siz tahmin edin.

Son yıllarda, bazı TSK mensuplarının, terörle mücadele ederken Güneydoğu insanına karşı nasıl akıl almaz suçlar işlediğine dair daha çok bilgi, belge ve şahit basına yansıdı.

Şimdi, Suriye meselesini doğru değerlendirmek isteyenler şu gerçekleri göz önünde bulundursunlar: Dünyanın hiçbir yerinde İslam devleti de İslam ordusu da yok. Bizim devletimiz de ordumuz da İslami değil. İçinde Müslümanların bulunuyor olması, sistem olarak İslami olmadıktan sonra ne devleti, ne orduyu İslami yapmaz.

Biz laik bir devletiz. Suriye devleti de bir Arap Soysalist devleti. Onlarca yıldır Sovyetlerin/Rusya'nın nüfuzunda/tesirinde kalmış bir devlet. Bu devletin ordusundan İslam ordusu hassasiyeti beklemek doğru değil. İşte bizim ordumuz bile çok temiz değil. Suriye ordusuna mensup bazı askerlerin hatta yüzlerce askerin, subayın zulüm yapması bile, insanlık suçu işlemesi bile Suriye ordusunu terörist bir çete gibi görmeyi meşru kılmaz.

Genel olarak bakıldığında bir devlet otoritesi ve bir hukuk sistemi mevcut. Karşımızda bir aşiret ya da bir terör örgütü yok, devlet var. Dünya alem gördü ki o katliamların tamamına yakınını muhalifler yaptı. En son kimyasal saldırıyı da muhaliflerin yaptığı ve Suriye ordusunun bunda da suçu olmadığı, perde arkasında yine CIA ve MOSSAD olduğu kesin deliller ile ispat edildi ve herkes sesini kesmek zorunda kaldı. Suriye ordusunun zulmü diye dünya kamuoyuna sunulan ve çok tesir eden videoların yüzlercesinin -abartı yok gerçekten yüzlercesinin- montaj ve kurgu oldukları meydana çıkarıldı. CNN ve el Cezire bile özürler dilemek zorunda kaldı. El Cezire çalışanlarının bir kısmın, yalan haberleri servis etmeyi kabul etmeyip topluca istifa ettiler. Katledilenler genellikle Şii-Nusayri Suriyelilerdi ama sizlerin bir durup "Şii Esed neden Şiileri katletsinki?" diye sormanıza bile fırsat verilmedi.

15 Ekim 2013 Salı

Firavun namaz kılmış

firavun
firavun



Ülkemizdeki, Sabetayistlerin, Kripto Yahudilerin ve Masonların kontrolündeki medya sayesinde beyinleri sulandırılan ve bir türlü gerçeği görmek istemeyen bakar körlere duyurulur:

FİRAVUN SINIFINA KOYDUĞUNUZ ADAM, YANİ ESAD, YİNE BAYRAM NAMAZI KILDI. ALNI SECDEYE VARDI, CEMAATE DAHİL OLDU, ÖNÜNE DE İMAM GEÇTİ. 

Namazı kıldıran imam, emin olamadım ama el Kaide tarafından bombalı saldırıda katledilen Sünni alim Said Ramazan el Buti'nin oğluydu. Namaz sırasında Esad'ın yanında çok sayıda Sünni alim ve Sünni olan Suriye genel müftüsü de vardı. Her zaman dediğimiz gibi Suriye'de zaten halkın yüzde yetmişi Sünni Müslüman... Devletteki 24 bakandan da sadece ikisi Alevi-Nusayri... Diğerleri Sünni ya da diğer dinlerin mensupları...

11 Ekim 2013 Cuma

Yılmaz Özdil'e tokat gibi bir cevap... Esad ve Suriye gerçekleri

yılmaz özdil esad suriye
yılmaz özdil esad suriye

Genç bir gazetecinin Yılmaz Özdil'e cevabi yazısıdır.

Çünkü...

Bir İngiliz siyasi analist, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad için “iğne ile kuyu kazabilecek bir sabra sahip” değerlendirmesinde bulunmuştu. Halk TV’ye verdiği röportajı izlediyseniz, Esad’ın gerçekten de ülkesinin maruz kaldığı tüm komplolara, ihanetlere, yağmaya, kıyıma, yalana, talana rağmen ne kadar soğukkanlı, sakin ve seviyeli konuşup hâlâ inatla barıştan, kardeşlikten söz ettiğini görmüşsünüzdür.

Suriye halkının Esad’a yakıştırdığı sıfatlardan biri “muallim” yani öğretmendir. Halka nedenini sorduğunuzda Esad’ın kendilerine düşmanı, düşmana karşı nasıl dik durulması gerektiğini, birlik ve beraberliği öğretip kendi davranışlarıyla da göstererek örnek olduğunu söylerler. Esad her konuda eleştirilebilir ama üslubu, seviyesi, konuşurken seçtiği kelimeler ile ilgili eleştirilecek bir tarafı olmamakla birlikte bu özelliğinin düşmanlarında bile hayranlık uyandırdığından hiç kuşkum yok. Esad’ın vatandaşlarından birine “ananı da al git” dediğini tasavvur edemiyorum mesela… İmkansız…


Yılmaz Özdil’in de “Başbakan’a eleştiri yapılmasına izin vermem” dediği televizyon programı süresince başka bir ülkenin devlet başkanı olan Esad’a “Ortadoğu Hacivatı, kasap, cellat” gibi hakaretlerde bulunduğunu izlemişsinizdir. Sahip çıkıp eleştirilmesini kabul etmediği başbakan ise iki buçuk yıldır her yerde, her fırsatta Esad’a yönelik hakaretler yağdırdı, tehditler savurdu…

Başbakan her ağzını açıp Suriye ile ilgili konuştuğunda, utandım ben.

Utandım; çünkü emperyalizmin bölgemize girmek için seçtiği kapıyı İslami kılığa bürünmüş emperyalist uşakları aracılığıyla zorlayan bir Başbakanımız var.

Utandım; çünkü ülkeyi kan gölüne çeviren “muhalefet” dedikleri haydutların güzel İstanbul’da ağırlandıklarını, o “muhalif”lerin TV kanallarında arkalarına boğaz manzarasını alarak kin ve nefretlerini nasıl kustuklarını seyrettim.

Çünkü Filistinli, Iraklı mülteciler Suriye’ye geldiklerinde onları kendi evlerinde ağırlayan Suriyelilerin Hatay’da kar altındaki çadırlarda, İstanbul, İzmir, Ankara sokaklarında nasıl yaşadıklarını, kız çocuklarının tecavüze uğradıklarını, satıldıklarını izledim.

Çünkü korkunç bir patlamadan sonra yerden aldığı insan etini olay yerine gelen kameralara gösterip “bu mu senin demokrasin ey Erdoğan!” diye çığlık atan bir babayı işittim…

Sabetayist Adnan Oktar çetesi, Esad'a karşı Türk-İsrail ittifakı kurmak istiyor ve kedicikler konuşuyor.

aylin kocaman
aylin kocaman

[Köşeli parantez içindeki eklemeler Akademi Dergisi tarafından yapılmıştır.]
Adnan Hoca'nın "kedim" diye seslendiği Aylin Kocaman İsrail haber sitelerinden Jerusalem Online sitesine roportaj verdi.
Rachel Avraham tarafından yapılan röportaj "Esad'a karşı Türk-İsrail ittifakının kurulması gerekir" başlığı altında verildi.
Röportajda Aylin Kocaman, Türkiye-İsrail ittifakının Esad için çok büyük bir tehlike arzedeceğinden bahsederek, Suriye için alınması gereken ilk tedbirin, Türkiye liderliğinde oluşturulacak "İslam Barış Gücü" nün ABD ve diğer batılı ülkelerin desteğini de alarak Suriye'ye yardım amaçlı girmesi olduğunu ifade etti. [Asil kadrosunun tamamının Sabetayist Yahudiler ve diğer çift kimlikli kripto Yahudiler olduğunu isim isim ispat ettiğimiz ve nihayet uzunca inkar süresinden sonra, Lider Adnan Oktar'ın da gerçekte bir gizli Yahudi olduğunu itiraf etmek zorunda bıraktığımız bir çetenin... Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nin "çete" dediği bir Adnan Oktar çetesinin, bir de İsrail basını ile böyle bir münasebete girmesi, bu kritik zamanda böyle bir gayret içine girmesi çok dikkat çekici değil mi? Bütün bunların yanına, bir de aynı çeteye mensup başka kadınların, mesela yine Sabetayist bir aileden gelen Ayşe Hüma Babuna'nın, başka birisi üzerine kayıtlı bir cep telefonu numarası kullanarak ABD büyükelçilikleri, İsrail numaraları, MİT, Terörle Mücadele Şubesi, İçişleri eski bakanı Abdülkadir Aksu'nun direkt cep numarası ve daha pek çok yerli yabancı kurum ile iletişim halinde bulunduğunun mahkeme kararı ile tespit edilmiş olduğunu göz önünde bulundurursak her halde neyin ne olduğu, kim saman altından nasıl su yürüttüğü daha net anlaşılabilir.]

Rachel Avraham'in Aylin Kocaman ile yaptığı röportaj üzerine hazırladığı analiz yazısındaki bazı bölümler şöyleydi: 

5 Ekim 2013 Cumartesi

Reyhanlı saldırısını El Kaide üstlendi

elkaide
elkaide


Suriye'deki sözde muhalif, özde teröristlerin, el Kaide bağlantılı ve en önemli örgütü Irak ve Levant İslam Devleti (ISIL), Reyhanlı saldırısını üstlenirken AKP hükümetini, Bab'ul Hava ve Bab'ul Selam sınır kapılarını açmaması halinde intihar saldırıları düzenlemekle tehdit etti. Söz konusu örgütün 3 yıldır AKP hükümeti tarafından desteklendiği biliniyor.

Breakingnews'in yayınladığı bildiride "Aslanlarımız İslam toprakları üzerindeki Türk devletine iyilik mesajını iletmek ve burayı kafirlerden temizlemek için hazırlar" ifadeleri yer alırken Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a da sınır kapılarını açması için gelecek pazartesiye kadar süre veriliyor. Son olarak açıklamada Reyhanlı ile Bab el-Hava bombalamaları da ISIL tarafından üstlenildi ve AKP hükümetinin çıkarlarını hedefleyen intihar saldırılarının Ankara ve İstanbul'u da vuracağı uyarısı yapıldı.

11 Mayıs 2013'de Reyhanlı / Hatay'da düzenlenen iki ayrı bombalı terör saldırısında 52 kişi ölmüş, 146 kişi yaralanmıştı. AKP hükümeti gizlediği gerçek ölü sayısının meydana çıkmaması için ölü sayısı vermiş ama ölülerin isimlerini bir türlü açıklayamamıştı. Görgü şahitlerinin ve sağlık görevlilerinin sosyal medya üzerinden paylaştığı ilk bilgilere göre en az 200 kişi ölmüştü ve yaralılar sayılamayacak kadar çoktu. Tam bir tiyatro çevrilmiş, gerçekler milletten gizlenmiş, devlet milletine yalan söylemiş ve hedef saptırılmıştı. Bakanlar tarafından bile gerçek dışı beyanlarda bulunulmuş, basın sansürlenmiş, gazeteciler korkutulup susturulmuş ve yandaş basın da olanca gücü ile AKP'nin menfaatleri doğrultusunda haberler yapmışlardı. O kadar ki, o bölgedeki onlarca kameranın hepsinin de bozuk olduğu iddia edilebilmişti. Sürekli oralarda olan ve Suriye'den mülteci oldukları iddiası bölgeye getirilen seyyar satıcıların o gün o bölgede olmayışı bile araştırılmamıştı. El Kaide bağlantılı ve saldırıları üstlenen örgütün bu itirafı, olay anından beri bilinen ama hükümet tarafından gizlenen gerçekleri gözler önüne serdi. Bir kez daha iyice meydana çıktı ki, logosunda bile Yahudilerin kutsal sembolü yedi kollu şamdan (menora) bulunan Ak Parti, tamamen, Büyük İsrail Projesine giden yolda, Türkiye'nin ve bölgenin Batı ve İsrail menfaatine yeniden düzenlenmesi maksadı ile içimizdeki kripto Yahudiler ve Sabetayistler tarafından CIA ve MOSSAD kontrolünde kuruldu.

İşte o bildiri:

Suriye'de katliam yapan el Kaide örgütüne kimyasal silahı MİT mi verdi?

mit
mit

Suriye’de PKK'ya yakınlığıyla bilinen ve geçtiğimiz günlerde lideri Salih Müslim'in Türkiye'ye gelerek AKP'li yetkililerle görüştüğü PYD, Türkiye’nin el-Kaide bağlantılı gruplara kimyasal silah desteğinde bulunduğunu iddia etti.
PYD’nin resmi yayın organı Pydrojava’nın haberine göre Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi, Nusra Cephesi ile Türkiye istihbaratının ittifak yaptığına dair bir belge yayımladı.
Yakın Doğu Haber'in çevirdiği belgede MİT ile El-Kaide bağlantılı gruplar arasında ittifak yapıldığı öne sürülüyor.Belgede Türkiye’nin Nusra Cephesi’ne Suriye'de kullanılmak üzere kimyasal silah desteğinde bulunacağı belirtiliyor 
Yakın Doğu Haber'in çevirdiği belgeye göre geçen nisan ayının sonlarında Gaziantep'te, Türkiye istihbaratı, Nusra cephesi, Suriye Ulusal Koalisyonu ve Özgür Suriye Ordusu’ndan liderlerin bulunduğu bir toplantı yapıldı ve toplantıda Türkiye istihbaratı Nusra cephesine, orta-ağır silahlar ve uçaksavar füzeleri vererek yardımda bulunmayı taahhüt etti.
Nusra Cephesi’nin Suriye'de kullanmak üzere Türkiye istihbaratından kimyasal silah desteği garantisi aldığının iddia edildiği belgede El Nusra’nın bu silahı, Özgür Suriye Ordusuna bağlı İslam Tugayı ile işbirliği içinde kullanmak üzere alacağı belirtiliyor.
Belgede ''Nusra Cephesi Şeriat Komitesi, rejimi devirmek adına, kimyasal silah dahil her türlü aracın kullanılabileceğini belirtir'' ifadesi yer alıyor. Nusra Cephesi bu hususta İslam Hukuku ilkelerine dayandığını söylüyor.
Belgede ayrıca Gaziantep’te bir araya gelen bu tarafların ''Suriye krizinin silah ve güçten başka çözümü yoktur'' ifadesini kullandığı yer alıyor.
İşte o belge:

29 Eylül 2013 Pazar

-video- Suriye'deki Muhalif Vehhabi teröristler, her şeyi katlettikleri yetmezmiş gibi, Allah dostlarının türbelerini de yıkıyorlar.

suriyedeki muhalifler
suriyedeki muhalifler





El Nusra (el Kaide) Teröristleri Suriye'de al Bab Türbesini Yıkıyor (Halep)



Terörist diyoruz inanmıyorsunuz...

El Nusra ya da el Kaide Sünni de Şii de değildir. Vehhabilerdir. Kendilerini kamufle etmek için Sünnilerin ve Şiilerin arasında "Biz selefiyiz" derler...

Bunlara göre ne Şiiler ne de biz Sünniler Müslüman falan değiliz. Bunlara göre hepimiz Allah'a ortak koşan müşrikleriz. Bunlara göre biz mürşiklerin kanı, canı, malı ve namusu kendilerine helal...

Bunlara göre mezar yapmak haram ve şirk. Bunlara göre kabir ziyareti şirk. Bunlara göre türbeler şirk. Bunlar, içinde binlerce sahabenin kabirleri bulunan cennetül mualla'yı bile dümdüz ettiler. Sahabelerin mezar taşlarını bile kırıp geçtiler.

Bunların tabi olduğu bu sapık mezhebin, Vehhabiliğin kurucusu olan Muhammed bin Abdülvehhab'a göre haşa Kabe bile şirkti. Bir ara yıkmaya niyetlenmişlerdi de hem Osmanlı Müslümanları hem de Hindistan Müslümanları ayağa kalkınca bunlar neye uğradıklarını şaşırmışlardı. Daha sonra Osmanlı o güçsüz zamanında bunları iyice yayılıp dünyanın başına bela olmadan temizlemek istemişti ama... Amma İngiliz askerleri bunlara arka çıkınca hepsini temizleyememişti... Şimdi bir örümcek ağı gibi dünyanın her yerini sardılar. Dünyanın her köşesinde sözde İslam adına hareket ettiklerini iddia ederek katliamlar yapıyorlar. Bunların bu gün de arkasında batılı İstihbarat örgütleri var. CIA, MI6, Mossad var... Yahudi de eksik değil...

22 Eylül 2013 Pazar

el Kaide CIA'nın kurduğu-yönettiği bir örgüt. el Kaide bahanesi ile İslam'a savaş açtılar.

el kaide cıa nin kurduğu bir örgüt
el kaide cıa nin kurduğu bir örgüt

El Kaide Büyük İsrail Projesi için Bir ABD-İsrail Maşasıdır


Press TV İdaho’dan yazar ve gazeteci Mark Glenn ile 11 Eylül saldırılarına ve bu hadisenin Amerikan hükümeti tarafından sunulan resmi anlatısına ışık tutmak amacıyla bir röportaj gerçekleştirdi.

El Kaide Büyük İsrail Projesi için Bir ABD-İsrail Maşasıdır

Press TV

Press TV İdaho'dan yazar ve gazeteci Mark Glenn ile 11 Eylül saldırılarına ve bu hadisenin Amerikan hükümeti tarafından sunulan resmi anlatısına ışık tutmak amacıyla bir röportaj gerçekleştirdi.

Press TV: Mark Glenn siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Siz hangi kamptasınız? Hükümetin 11 Eylül hakkında anlattıklarından şüphe duyuyor musunuz?

Glenn: Şüphesiz bize 19 Müslümanın bu uçakları 11 Eylül günü binalara çarptığını söyleyen aynı hükümet, Saddam Hüseyin'in Amerika'ya karşı kullanılabilecek kitle imha silahları ürettiğini de söylemişti. Ve bugün 11 yılından ardından Irak'ta tek bir kitle imha silahı bile bulunamadı.

Bu nedenle Amerikan hükümeti güvenilmezliğini pekçok defa ispatladı, özellikle de İsrail ile ilgili meselelerde her zaman yalan söyleyecektir. İsrail'i korumak için ne gerekiyorsa yapacaktır. İsrail'in Orta Doğu'daki barbarca eylemleri karşısında BM'de yapılan kınamaları veto edecek, Amerikan halkı aleyhine casusluk ve sabotajda bulunmasına göz yumacaktır.

Press TV: Sayın Mark Glenn, diğer misafirimiz Lee Kaplan'ın bahsettiği şu Yedi Numaralı Bina meselesi, 11 Eylül'deki en tartışmalı konulardan biri. Pek çok mimar ve analist buradaki çöküşün uzaktan kontrollü bir yıkım olduğu sonucuna vardılar. Bu durum bu mimarlar tarafından ispatlandı ve gösterdikleri görüntülerden de belli oluyor. Sizin de bu görüntüleri gördüğünüze eminim, ya da elinizdeki diğer bilgiler... Dolayısıyla en azından bu Yedi Numaralı Bina nedeniyle şüphe etmek için bir neden bulunmuyor mu?

Glenn: Şüphesiz, resmi hikayenin sorgulanmasında uzmanların bilimsel metodu kullanmalarının yasaklandığı sadece iki konu var. Bunlardan biri bakmamıza izin verilmeyen Holocaust. Siyonistlerin konu hakkında dediği herşeyi kabul etmek zorundayız, diğeri de tabii ki 11 Eylül hadisesi.

Hem de burada olayın bize anlatıldığı gibi gerçekleşmediğini gösteren pek çok somut, kelime oyunu olmayan tuhaflıklar bulunmasına rağmen.

Diplomamı inşaat mühendisliğinden almadım fakat fizikten biraz anlarım, serbest düşüş nedir biraz bilirim ve serbest düşüşle çöken binaların nasıl olduğunu bilirim.

Kasti müdahale ve tahrip olmadan o binaların o süre içersinde ve o şekilde çökmelerine imkan yok... daha Yedinci Binadan söz etmedik bile.

Resmi hikayede bize İkiz Kulelere çarpan iki yolcu uçağının bu binaların çöküşüne neden olduğu söyleniyor. Yedinci Binanın çökmesine neden olan şey kendisine çakılan uçak mıydı? Bu cevaplanması gereken çok büyük bir soru ve bence 11 Eylül için yapılacak olan dürüst ve şeffaf bir araştırmada saklayacak çok şeyleri olacak kişilerce de cevaplanması mümkün değil.

Press TV: Mark Glenn, El Kaide terörist örgütünün bunun arkasında yer almasının sebeplerini ilginç buluyorum. Gerçekten de bu Amerika'nın İsrail'e verdiği desteğe karşı yapılmış bir misilleme mi idi? Çünkü Mossad'ı ABD karşıtı en saldırgan üçüncü istihbarat servisi olarak tanımlayan değerlendirmeler mevcut.

Glenn: Evet bu yüzde yüz doğru. ABD hükümeti İsrail'i kendisine karşı yürüttüğü casusluk faaliyetlerinden dolayı (sadece askeri ve politik alanda değil, sanayii alanında da) en saldırgan ve tehlikeli ülkeler arasında sayıyor.

İsrail bizim teknolojimizi alıp düşmanlarımıza satıyor. Bırakın biraz casusluk ve 11 Eylül hakkında konuşayım. Şu resmi bir gerçek ki 11 Eylül sabahı gerçekleştirilen tek tutuklama, hadisesi Liberty State Park'ta (New Jersey) sevinç çığlıkları atarak kulelerin yıkılışını kameraya alırken halk tarafından görülen 5 İsrailli istihbaratçının tutuklanmasıydı. Bu kişiler tutuklandıktan sonra sessizce İsrail'e gönderildiler. Michael Chertoff İsrail televizyonunda bunların Mossad ajanı olduklarını ve “hadiseyi kaydetmekle görevlendirildiklerini” itiraf etti.

Amerikalılar 11 Eylül'ü yapanın da, Suriye'deki kimyasal silah oyununu kuranın da İsrail olduğunu biliyorlar

11 eylül  suriye
11 eylül  suriye


11 Eylül'ün yıldönümünde, yanıltma harekâtı anlatıları hızla yayılıyor

Dr. Kevin Barrett
Press TV

11 Eylül'ün 12. Yıldönümünde, herkes yanıltma harekâtlarından bahsediyor. 

Önde gelen bir Amerikalı muhafazakâr olan Pat Buchanan, Suriye'deki kimyasal silah olayından “yanıltma harekâtı kokusu geldiğini” söylüyor. Buchanan, Suriye Devlet Başkanı Esad'ın, ABD'yi ülkesini bombalamaya davet etmek dışında hiçbir askeri amacı olmayacak şekilde bir kimyasal saldırı emri verecek kadar aptal olduğuna inanamayacağını söylüyor.
Esad karşıtları ise böyle bir saldırı gerçekleştirmek ve Esad'ı suçlamak için yeterince nedene sahiptir.
Ron Paul da, “ben bunun bir yanıltma harekâtı olduğunu düşünüyorum” diyerek aynı fikri ifade ediyor. Oğlu Rand Paul ekliyor: “Bunun Suriye ordusu değil, isyancılar tarafından gerçekleştirilmesi için büyük bir teşvik var.”
Rush Limbaugh, Obama'nın da suç ortaklığının olduğu bir yanıltma harekâtından şüphe ediyor. Limbaugh, Yossef Bodansky'den alıntı yapıyor: “İsyancılar, Beşar'ı yerinden edecek bir kanıt meydana getirmek için kendi kendilerine karşı gaz kullandılar ve bu ABD'yi, El Kaide'nin tarafına koydu.”
Colin Powell'ın özel kalemi Lawrence Wilkerson, bir adım daha ileriye gitti. İstihbarat topluluğu içindeki kaynaklardan alıntı yapan Wilkerson, kimyasal silah saldırısını İsrail'in gerçekleştirdiği bir yanıltma harekâtı olduğunu söyledi. Wilkerson, “İsrail şu anda çok, çok tehlikeli bir durumda. Netanyahu bunun farkında değil. Umarım Başkan Obama ona jeostratejik gerçekler hakkında bir ders vermiştir” ifadelerini kullandı. 

Wilkerson'un İsrail'in “çok, çok tehlikeli durumda” olduğu şeklindeki ifadeleri ilk bakışta, Ortadoğu'daki karmaşaya işaret ediyor gibi görünüyor. Fakat Wilkerson, başka bir mesaj da iletiyor olabilir:  Netanyahu, Obama'yı 11 Eylül'ün yıldönümünde veya yakınlarında Suriye'ye saldırmaya zorlamak için tasarlanmış, zorlukla gizlenebilen bir kimyasal silahlı yanıltma harekâtı düzenleyerek, çok önemli bir gerçeğin “farkında olmadığını” göstermiştir: Wilkerson da dâhil olmak üzere, ABD ordu ve istihbarat yapılarının içinde bulunan ve sayıları giderek artan pek çok kişi, İsrail'in 11 Eylül yanıltma harekatını organize ettiğini de biliyor. Ve geri püskürtmeye hazırlar.  

ABD'deki bu önde gelen karar alıcılar, İsrail'in ABD'yi kendi düşmanlarına karşı sonu gelmeyen savaşlara sürüklemek için 11 Eylül'de yaklaşık 3 bin kişinin öldürülmesini organize etmiş olmasından rahatsızlar. İsrail'in, ana akım medya üzerindeki hâkimiyeti aracılığıyla Amerikan kamuoyunu aldatmaya devam etmesine öfkeliler. İsrail lobisinin şantaj ve tehditler yoluyla Kongre'yi etkilemesi karşısında kızgınlar. İsrail'in 11 Eylül yanıltma harekâtını gerçekleştirme biçiminin hem Anayasa hem de ulusal hazinenin içini boşaltmasından, Amerika'yı uluslararası bankerlere borç batağına sürüklemesinden ve ülkenin ekonomik geleceğini yıkmasından iğreniyorlar. 

Eski CIA Ajanından 11 Eylül İtirafı: "Aylar öncesinden haberimiz vardı"

11 eylül itirafı
11 eylül itirafı

Eski CIA Ajanından 11 Eylül İtirafı: Bu Bir Sahte Bayrak Operasyonu


"Çünkü saldırıdan Nisan 2001 tarihinde haberdar olmuştum. Gerçekleşmesinden aylarca önce CIA’den öğrenmiştim bunu. Bu bir sahte bayrak operasyonuydu (yanıltma harekatı), daha aylar önceden bilinmekteydi. Bizim dilimizle bu bir aldatma operasyonuydu, bir psikolojik operasyondu. Bütün gözler Dünya Ticaret Merkezine doğru uçan uçaklardaydı fakat gerçek eylem kontrollü yıkım idi."

Eski CIA Ajanından 11 Eylül İtirafı: Bu Bir Sahte Bayrak Operasyonu

Press TV eski bir CIA ajanı olan Susan Lindauer ile Amerikan hükümetinin resmi 11 Eylül saldırıları anlatısı üzerine bir röportaj gerçekleştirdi.


Press TV: Öyle gözüküyor ki insanlar bu son yıllarda 11 Eylül'ün resmi anlatımını protesto için farklı yollar arıyorlar ve siz de bu duruma aşinasınız.

Lindauer: Evet, ben hedeftim, 11 Eylül'ün gizlenmesi sürecinde hedef gösterildim çünkü saldırıdan Nisan 2001 tarihinde haberdar olmuştum.  Gerçekleşmesinden aylarca önce CIA'den öğrenmiştim bunu -o sıralarda BM'de Irak ve Libya'ya bakıyordum- ve Irak misyonundaki diplomatik bağlantılarımdan bir tehdidin varlığını bildirmelerini istenmişti. Onlara, eğer uçakların kaçırılıp Dünya Ticaret Merkezine çarptırılmalarıyla -tam olarak böyle- ilgili herhangi bir komplo keşfetmeleri halinde arka kanalımızdan bize bunun istihbaratını vermemeleri halinde kendilerini bununla sorumlu tutacağımızı, onları taş devrine döndürene dek bombalayacağımızı söyledik.

Bunlar olurken ambargolara çok karşıydım ve Irak halkınının durumunu iyileştirmek için çalışıyordum. Irak büyükelçiliğinin ve Irak hükümetinin en tepesi kadar ne yaptığını tam olarak bilen gizli bir arka kanalım vardı, onlar da benim kim olduğumu ve ne yaptığımı iyi biliyorlardı.

Diplomasi ve diyaloğun çatışmaları çözmek için en iyi yol olduğuna inanıyorum. En azından buna çaba gösterdim. Irak halkı adına da çok üzgünüm, ama elimden geleni ardıma koymadım, maalesef başarısız oldum.

Press TV: Dolayısıyla kısaca 11 Eylül hakkında, bunun Irak'a savaş ilan etmek için bir bahane olduğunu söylüyorsunuz, fakat bununla ilgili elinizde başka kanıtlar da var, öyle değil mi?

Lindauer: Bu bir sahte bayrak operasyonuydu (yanıltma harekatı), daha aylar önceden bilinmekteydi. Bizim dilimizle bu bir aldatma operasyonuydu, bir psikolojik operasyondu. Bütün gözler Dünya Ticaret Merkezine doğru uçan uçaklardaydı fakat gerçek eylem kontrollü yıkım idi.

Yani bu şu anlama geliyor ki istihbarat düzeyindeki birileri koordinasyon içindeydiler, pilotları eğitiyorlar ve bunun olmasına müsade ediyorlardı. Ve aynı zamanda da Dünya Ticaret Merkezini, Amerikan hava sahasını koruyacak bütün koruma unsurlarını da -uçakları hemen düşürebilecek jet sistemi olan NORAD gibi- uzaklaştırıyorlardı. Yapılabilecek çok basit şeyler vardı ve bunların hepsi bloke edildi.

“El Nusra’cılar, kadınları kocalarından zorla alıyor”

el nusracılar
el nusracılar

‘Kadınlara Allah adına el koyuyorlar’CHP Gaziantep Milletvekili Ali Serindağ, bölgedeki kampları gezdi. Mültecilerden Suriye’deki kabusu dinledi ve SÖZCÜ’ye anlattı:

TÜR­Kİ­YE sı­nı­rın­da­ki El Nus­ra gru­bu, in­san­la­rın ka­fa­sı­nı üç de­fa “Al­lah-ü ek­be­r” de­dik­ten son­ra ke­si­yor. Bu gru­bun üye­le­ri, göz­le­ri­ne kes­tir­dik­le­ri ka­dın­la­rı da, yan­la­rın­da ko­ca­sı ya da bir ya­kı­nı olup ol­ma­dı­ğı­na al­dır­ma­dan so­kak­ta dur­du­ru­yor. Bir eli­ni ka­dı­nın om­zu­na ko­yu­yor, ar­dın­dan üç de­fa tek­bir ge­ti­ri­yor ve “Ar­tık bu be­nim ka­rı­m” di­ye­rek alıp gö­tü­rü­yor. Bu­na kar­şı çı­kan­la­rı da, he­men ora­da ya vu­ru­yor, ya da ka­fa­sı­nı ke­si­yor. Bu grup­la­ra, bu uy­gu­la­ma­la­rı yü­zün­den bü­yük tep­ki var.

Yar­dı­ma el ko­yu­yor­lar

Tür­ki­ye, Su­ri­ye­’ye önem­li öl­çü­de yar­dım mal­ze­me­si gön­de­ri­yor. Ora­da zor du­rum­da bu­lu­nan­la­ra da­ğı­tıl­mak için gön­de­ri­len yar­dım­la­ra, si­lah­lı mu­ha­lif grup­lar el ko­yu­yor. Bu yar­dım­lar, da­ha son­ra ka­çak yol­lar­dan Tür­ki­ye­’ye so­ku­lup, ucuz fi­yat­la sa­tı­lı­yor.

Böl­ge ca­sus kay­nı­yor…

Ga­zi­an­tep, Ha­tay, Şan­lı­ur­fa ve Ki­lis baş­ta ol­mak üze­re sı­nır il­le­rin­de, pek çok ül­ke­ye ait yar­dım amaç­lı si­vil top­lum ku­ru­lu­şu fa­ali­yet gös­te­ri­yor. Bun­la­rın, in­sa­ni yar­dım­dan çok ca­sus­luk fa­ali­yet­le­ri yü­rüt­tü­ğü be­lir­ti­li­yor. Böl­ge­nin ajan kay­na­dı­ğı­nı bü­tün yet­ki­li­ler bi­li­yor.

Ga­zi­an­tep üs­le­ri ol­du

Be­nim Gaziantep’teki kamp­la­rı gez­di­ğim dö­nem­de, Su­ri­ye­li mu­ha­lif­le­rin üst dü­zey yö­ne­ti­ci­le­ri hem ken­di ara­la­rın­da, hem dev­let yet­ki­li­le­riy­le Ga­zi­an­te­p’­te gö­rü­şü­yor­du. Esad kar­şıt­la­rı, Ga­zi­an­te­p’­i ade­ta bir üs gi­bi kul­la­nı­yor. Bu­luş­ma, top­lan­tı yap­ma ve ka­rar al­ma ye­ri ola­rak Ga­zi­an­te­p’­in se­çil­me­si, cid­di bir gü­ven­lik so­ru­nu da ya­ra­tı­yor.

Gü­ven­lik ris­ki yük­sek…

Kamp dı­şın­da bu­lu­nan Su­ri­ye­li­le­r’­in ne­re­de ol­duk­la­rı, kaç ki­şi ol­duk­la­rı bi­lin­mi­yor. Bu du­rum, gü­ven­lik yö­nün­den de bü­yük bir risk oluş­tu­ru­yor. Sı­nır il­çe­miz Kar­ka­mı­ş’­ta bir par­ka git­tim. Bir tek Türk va­tan­da­şı yok­tu. Her ta­raf Su­ri­ye­li do­luy­du. Mül­te­ci­ler, iş­yer­le­rin­de ucuz iş­gü­cü ola­rak gay­ri in­sa­ni şart­lar­da ça­lış­tı­rı­lı­yor­lar. Fu­huş al­mış ba­şı­nı yü­rü­müş.
Su­ri­ye­li­ler ara­sın­da, PKK’­nın bu ül­ke­de­ki ko­lu olan PYD’­ye des­tek yüz­de 10-15’ler ci­va­rın­day­dı. Ancak des­tek yüz­de 50’le­re ka­dar çık­mış du­rum­da.

Er­do­ğa­n’­a bed­du­a edi­yor­lar

Ül­ke­miz­de çok zor ko­şul­lar al­tın­da bu­lu­nan Su­ri­ye­li­ler, olay­la­rın bu ha­le gel­me­sin­de Baş­ba­kan Tay­yip Er­do­ğa­n’­ın ro­lü ol­du­ğu­na ina­nı­yor­lar. Tür­ki­ye­’nin, Su­ri­ye­’yi terk et­me­le­ri için ken­di­le­ri­ni teş­vik et­ti­ği­ni an­la­tı­yor­lar. Bu­gün içi­ne dü­şü­rül­dük­le­ri du­rum­dan da Er­do­ğa­n’­ı so­rum­lu tu­tu­yor ve ona bed­du­a edi­yor­lar.




****

MUHALİFLERİN "CİHAD NİKAHI" DEDİĞİ MUT'A NİKAHI HALKA HALKA YAYILIYOR.

Kadınlarla saatlik ya da günlük nikah yapıyorlar.

Tunus İçişleri Bakanı'ndan 'cihad el nikah' açıklaması

12 Eylül 2013 Perşembe

Kod adı: el Kaide. Aslında el Kaide diye bir örgüt yok

kod adi; el kaide
kod adi; el kaide

NEDEN? 

Neşe Düzel'in Mahir Kaynak ile el ropörtajı

Bütün dünyanın dengelerini, ilişkilerini, hatta yaşama biçimini, anlayışını ve kültürünü sarsan, değişime zorlayan büyük terör olayları yaşanıyor. Bu terör olaylarının her birinin altında da El Kaide imzası var. El Kaide, yeryüzünde istediği her yeri istediği zaman vurabiliyor, yeryüzünün her tarafında eylemleriyle görünebiliyor ama yeryüzünün hiçbir yerinde görülmüyor ve yakalanmıyor. Dünyanın bütün devletleri istihbarat da dahil ellerindeki bütün güçlerle bu örgütü yakalamaya çalışıyor ama yakalayamıyor. Sanki bütün dünyadan daha güçlü bir örgütle karşı karşıyayız. Bu örgütün yaptığı terör eylemlerinin somut bir amacı ve somut bir talebi de yok. Bu nedir peki? Böyle bir şey mümkün olabilir mi? Dünyadan daha güçlü bir örgüt nasıl hiç görülmeden var olabilir? Bu anlaşılmaz ve açıklanması neredeyse imkânsız görüntünün arkasındaki gerçekleri, ihtimalleri, El Kaide'nin ne ve kim olduğunu, kim tarafından desteklendiğini, amacını, hangi siyasi çekişmenin içinde yer aldığını eski bir istihbaratçı olan Mahir Kaynak'a sorduk. Üniversitede 20 yıl iktisat profesörlüğü yapan ve 10 yıl MİT'te çalışan Kaynak, bilinen iddialardan değişik ve tartışılacak görüşler ileri sürdü. 

Dünya yine El Kaide paniği yaşıyor. Bu örgüt dünyanın her tarafında kendi varlığını gösterebiliyor ama dünyanın hiçbir yerinde görülmüyor ve bulunmuyor. Bu öyle bir terör örgütü ki, tarifi, tanrının tarifine benziyor. Dünyanın her yerinde var olabilen ve dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen bir örgütten söz edildiğinde, bir istihbaratçı ne düşünür? 
Bu örgütün olmadığını düşünür. 

El Kaide diye bir örgüt yok mu? Bu terörü başkaları yapıyor da, biz olmayan bir örgütü mü arıyoruz? 
El Kaide diye bir örgüt yok. Eğer bir örgütten bahsediyorsanız, bu örgütün siyasal bir hedefi olması gerekir. El Kaide'nin hedefi nedir sorusunun daha cevabı yok. Kimse El Kaide'nin hangi somut hedefe ulaşmak istediğini bilmiyor. Oysa İRA, ETA gibi terör örgütlerinin somut hedefleri ve somut coğrafi alanları vardır. Ayrıca bunların bir kadrosu ve bir örgüt yapısı da vardır. El Kaide'de bu unsurların hiçbiri yok. Ne kadrosu var, ne de coğrafi bir alanı. Bütün dünya eylem alanları bunların. 

El Kaide'nin bir dönem Afganistan'da kurulan Taliban düzenini bütün İslam dünyasında kurmayı hedeflediği söyleniyor. Sizce El Kaide'nin böyle bir amacı yok mu? 
Bir amaç ile eldeki araçlar arasında uyum olması gerekir. Elinize bir topluiğne alıp 'Ben adam öldüreceğim' derseniz olmaz. El Kaide'nin kendi gücüyle, İslam dünyasında öngördüğü rejimi kurması mümkün değil. Ne gücü, ne kadrosu, ne de destekleyicisi var. Aslında El Kaide diye bir örgüt yok. El Kaide, bir istihbarat servisinin yaptığı operasyonun kod adıdır. Bu yüzden de bizim önce yapılan bu operasyonu deşifre etmemiz gerekir. Çünkü El Kaide operasyonuyla dünyada bir siyasi sonuç yaratılmak isteniyor. 

-Video- Dehşetengiz hile; Pentagon'a uçak düşmedi. İkiz Kuleleri CIA vurdu. Hedef Haçlı Seferi ilan etmek ve Ortadoğu'yu Büyük İsrail yapmaktı

ikiz kuleleri CIA vurdu
ikiz kuleleri CIA vurdu


Siyonistler, bütün yönetimini ellerinde tuttukları ABD'de, kendi yaptıkları saldırılar ile 11 Eylül 2001 günü çok büyük bir hile gerçekleştirdiler. Amerikan Savunma bakanlığı binası olan Pentagon'a uçak düşmedi, o gün tamiratta olan küçücük bir kısmında küçük çaplı bir bomba patlatıldı.

İkiz kulelere çarpan uçakları korsanlar değil, otomatik pilot sistemini ele geçiren CIA ajanları kullanıyordu. Uçaklarda korsanlar falan yoktu. Kulelerde ofisi bulunan CIA, yönetimini uzaktan ele geçirdiği sivil uçakları binalara yerleştirdiği sinyal yayıcılara çok geri mesafelerden nokta vuruşu ile kilitlemişti. Hiçbir pilotun bu şartlarda, bu uçakları, bu hızla giderlerken bu kulelere, bir de son anda kavis vererek çarptırmaya imkanı yoktu. Biraz gerilerde yaşanabilecek saniyelik bir sapma bile hedefe varana kadar yüzlerce metre sapmaya neden olacaktı.

Kuleler, uçakların yakıt tanklarının alev alması ve demir kolonları eritmesi nedeni ile yıkılmadılar. Kulelerin bodrum katlarında da çok özel bombalar patlatıldı. Bir çeşit zayıflatılmış nükleer bomba misali olan bu patlayıcılar binalarda kullanılan çelik maddesini lav tabakasına çevirdi. Binanın enkazına beş gün sonra bile gidenler, su gibi yol bulup akmakta olan demir eriğini gördüler. Kulelerin mimarı "Bu kulelerden birine art arda böyle üç uçak çarpsa bile yıkılmaları mümkün değil. Biz proje aşamasında uçak çarpma ihtimalini çok hesap ettik." dedi..

ABD Başkanı Bush, 11 Eylül saldırılarını canlı izledi. CIA saldırıları engellemedi, sadece can kayıplarını minimize etti.

11 eylül saldırısı
11 eylül saldırısı

(...)

İkiz Kulelerde 30-40 bin kişi bulunduğunu ve her Kulenin 110 kata sahip olduğunu varsaydığımızda, ilk crash'ın(çarpmanın) vuku bulduğu saatte her katta yaklaşık en az 136 kişi bulunuyor olmalıydı. Birinci Boeing kuzey kuleye 80. ile 85. katları arasında çarpmıştır. Bu katlarda bulunanlar çarpışma anında ya çarpışmanın etkisiyle ya da patlamanın neticesinde ölmüşler. Üst katlarda bulunan kişiler, yangın yukarıya doğru ilerlediği için kapana kısılmışlardı. Bazıları yangından ölmektense dışarıya atlamayı tercih etmiştir. Sonunda yapı yıkılmıştı. Demek ki çarpışmanın vuku bulduğu katta ve onun üzerindeki otuz 30, katta bulunanların hepsi ölmüştür. Ortalama hesaba göre ölü sayısı en az dört 4 bin 80 olmalıydı.
Oysa 9 şubat 2002 tarihli resmi bilançoya göre, New York'ta vuku bulan iki saldırıda toplam 2 bin 843 kişi ölmüştür. (bu rakama Boeingin mürettebatı ve yolcuları, kulelerin yıkılmasından dolayı ölen polis ve itfaiyeciler ve kulede bulunan kişiler dahildir).[26] Bu rakam, ilk ortaya atılan ihtimallere göre çok düşüktür ve görünenin tersine saldırıların, büyük ölçekte insan kaybını hedeflemediklerini düşündürmektedir. Tam tersine özellikle üst katlarda bulunan çalışanların, söz konusu saatte, bürolarında bulunmaması için önceden bir müdahale yapılmış olmalıdır.Böylece, İsrail gazetesi Ha'aretz, elektronik mesaj konusunda lider bir firma olan Odigo'nun saldırıların gerçekleşmesinden iki saat önce New York'taki saldırılar hakkında bilgi içeren anonim uyarı mesajları aldığını açıklamıştır. Bunlar, firmanın müdürü Micha Macover tarafından teyit edilmiştir.[27] Ne kadar herkes bunları aynı derecede ciddiye almamış olsa da kuzey kulede bulunanlara her türlü uyarılar gönderilmiş olabilir.
Burada Oklahoma City'de 19 Nisan 1995'te vuku bulan saldırıya benzer bir şemayla karşı karşıyayız. O gün Federal bina Alfred P. Murrah'da çalışan memurların büyük bir kısmı, öğleden sonra izinli olmuşlardı ve böylece bombalı araba saldırısı yalnızca 168 kişinin ölümüne neden olmuştu. Bugün, bu saldırının FBI'ın içine sızdığı aşırı sağcı bir örgüte ait milisler tarafından gerçekleştirildiğini bilmekteyiz.[28]Oklahoma City'de FBI, haberini aldığı bir saldırının gerçekleşmesine izin vermişti; kayıpları sınırlamakla yetinmişti.

Şimdi başkan George W. Bush'un şu tuhaf ifadesine bir bakalım. Orlando'da, 4 Aralık'ta yaptığı bir mitingdeydi.[29]

Soru: Sayın Başkan, her şeyden önce ülkemiz için ne kadar çok şey yaptığınızı bilemezsiniz. Soruma gelince, terörist saldırıyı haber aldığınızda neler hissettiniz?

Uçakların otomatik pilot sistemi ele geçirildi. Bu şekilde nokta vuruşu ile ikiz kulelere çarptırdılar

11 eylul 2001
11 eylul 2001


İlk bakışta olaylar tartışılmaz görünmektedir. Oysa ayrıntılara daldıkça tezatlar ortaya çıkmaktadır.

İki uçağın birincisi American Airlines Boeing 767 (Boston-Los Angeles, uçuş seferi 11) ve ikincisi de United Airlines (Boston-Los Angeles, uçuş seferi 175) olarak FBI tarafından belirlenmiştir. Şirketler bu uçakları kaybettiklerini teyit etmişlerdir.

Eylem esnasında cep telefonları aracılığıyla yakınlarını arayabilmiş olan yolcular sayesinde hava korsanlarının, klasik olarak yapıldığı gibi, kokpiti tecrit etmek için yolcuları uçağın arka kısmına götürdüklerini bilmekteyiz. Yolcu sayısının az olması işlerini kolaylaştırmıştır: 11 sefer sayılı uçakta 81 kişi ve 175 sefer sayılı uçakta ise 239 kişi bulunmaktaydı.
Yolcuların telefonla aktardığı bilgilere göre korsanlar, yalnızca kesici silahlar taşımaktaydılar.[18] Amerikan hava alanları kapatıldıktan sonra havada bulunan bütün uçaklar yere inmiş ve FBI tarafından aranmıştır. Aranan iki uçakta -43 sefer sayılı (Newyork-Los Angeles) ve 1729 sefer sayılı (Newyork-San Fransisco)- kullanılan bıçakların aynıları koltukların altında saklanmış olarak bulunmuştur. Araştırmacılar bütün hava korsanlarının aynı model bıçakları kullandıkları sonucuna varmışlardır. Daha sonra CIAUsame Bin Ladin'in Afganistan'da ikamet ettiği bir evde, İslamcıların bu bıçakların kullanımı hakkında özel eğitim aldıklarını gösteren birkaç torba bıçak bulmuştur.

Saldırıyı emreden kişinin, eylemlerinin kısmen veya tamamen neticesiz kalma riskini göze alarak adamlarına ateşli silah vermeyi ihmal ettiğini düşünmek pek anlaşılır şey değil. Özellikle de, uyarlanmış tabancaların[19], bıçaklardan çok daha rahat havaalanı denetleyicilerinin denetiminden kaçabildiğini bildiğimizde bu olay daha da şaşırtıcı bir hal almaktadır.

Neden böyle sorular soruluyor? İyi bilinen kolektif tahayyülde, Araplar, yani İslamcılar, kurbanlarını boğazlamayı severler. Bu silahların bıçak olması, sonuç olarak hava korsanlarının Arap olduklarını düşünmemizi sağlar. Oysa bu o kadar kolay ispatlanabilir bir şey değildir.

New York'a gelmeden önce, pilotların kuleleri yukardan değil de karşıdan görebilmeleri için uçakların oldukça alçalmaları gerekmiştir. Gökyüzünden bakıldığında, kentler planlara benzerdir ve orada görsel işaret noktaları yok olur. Kulelere çarpabilmek için önceden çok alçak bir yükseltide bulunmak gerekir.

Pilotların hem crash'in/çarpmanın yükseltisini ayarlamaları hem de uçaklarını yanlamasına konumlamaları gerekmiştir. İkiz Kulelerin eni 63 metre70 cm.'dir. Boeing 767'nin çapı 47 metre 60 cm.'dir. Videolara baktığımızda, uçakların hedefi tam merkezinden vurduğunu görmekteyiz. Uçakların, yönlerinde sadece 55 metre 65 cm.'lik bir kayma olmuş olsaydı hedeflerini kaçırmış olurlardı. Normal bir hızla (700km/saat), bu mesafe saniyenin onda üçü kadar bir sürede katedilmiş olur. Bu uçakların çok fazla kullanışlı olmadıklarını göz önünde tutarsak bunu başarmak, mesleğinde pişmiş pilotlar için bile güç bir iştir ki hiç uçak kullanmamış acemiler için imkansız olduğu gibi acemi pilotlar veya bu mesleğe yeni başlamış pilotlar için de imkansızdır.

İkiz Kulelerin yıkılışını seyrederken sevinç çığlıkları atan 5 Yahudi genç MOSSAD ajanları mıydı?

ikiz kuleler
ikiz kuleler

9/11 MOSSAD-El KAİDE BAĞLANTISI

ABD'nin "terörizmle savaş"ında sık sık kullandığı bir "psikolojik savaş" ürünü kelime var: terörist cells; "uyuyan teröristler". 


9/11 çerçevesinde İngiliz basınında bugünlerde başka bir kelime daha masaya yatırıldı : Spy cells; "uyuyan casuslar". Glasgow Herald gazetesinin 2 Kasım Pazar günkü nüshasında Neil Mackay imzalı 'İsrailliler, İkiz Kulelere uçakların çakılmasını film gibi seyrettiler' başlıklı bir haber vardı. Haber, El Cezire, El Ahram veya Karachi Dawn'da yayımlansaydı "klasik antisemitik" yaklaşımlardan biri olarak algılanırdı. Oysa "Uyuyan MOSSAD casusları ile 11 Eylül-El-Kaida bağlantısı" iddialarının yazarı bir İngiliz. İngiltere'de İsrail'in en tehlikeli ülke olarak görülmesi boş yere değil!

Fransız istihbaratına göre 'Uyuyan Arap teröristler', Aralık 2000'den Nisan 2001'de kadar Phoenix, Arizona, Miami, Hollywood ve Florida'da 'uyuyan İsrailli casuslar'ın gölge takibinde yaşamış! 11 Eylül'ün iki lideri Muhammed Atta ve Marwan al-Shehi'yi bir grup izlerken, Hamburg'dan ayrıldıktan sonra Hollywood ve Florida yaşayan 3 intiharcıyı diğer bir Mossad grubu takip etmiş. 25 bin kişinin yaşadığı Hollywood'da birbirine yakın yaşayan 5 eylemcinin komşuları Bahar 2001'den beri ABD'ye merak saran resim öğrencilerinin üçü. Hemde Atta ve Shehi'nin kiraladığı dairenin kapı komşusu olarak. 2 öğrenci de nedense 8 intiharcının yaşadığı kuzey kenti Fort Lauderdale'yı tercih etmiş. MOSSAD yetkilileri bizzat gelerek Ağustos 2001'de FBI'ya 200 potansiyel teröristin listesini vermiş, ama eylemin ABD dışındaki hedeflere yapılacağını ileri sürerek bir nevi hedef saptırmış!

En sırlı olay ise kuşkusuz zanlı 5 Yahudinin hâlâ cevaplanamayan tavırları. İkiz Kulelerin yıkılışını seyrederken sevinç çığlıkları atan 5 Yahudi genç, beyaz renkli Chevrolet van kendisini polise Maria olarak tanıtan bir Amerikalının rezerve yerine park etmişti. 911'i arayan Maria, polise "Bir grup adam benim parkımda minivanları üzerine çıkarak adeta film izlermiş gibi faciayı mutluluk içinde seyrediyorlar. Bana şok geçiriyorlarmış gibi gelmedi" dedi. Maria, arabanın plakasını da almayı başardı. FBI devreye girince Urban Moving şirketine kayıtlı araç, içinde 5 Yahudi gençle New Jersey's Giants stadyumunda bulundu. Arabanın içinde 4700 USD, yabancı pasaportlar, 19 intihar eylemcisinin kullandığı Stanley Knife tipinde çakı-bıçak vardı. Aracı kullanan Yahudi genç polise verdiği ilk ifadede şunları söyledi: 'Biz İsrailliyiz, Sizinle bir sorunumuz yok. Filistinliler problemdir.' 

El Kaide İsrail’i korumak ve İslam dinini kötü göstermek amacı ile kuruldu

el kaide
el kaide


Barrett: El Kaide’nin Batılı gizli servisler tarafından kurulmasının daha önemli bir nedeni de İsrail’in ve Batı’nın tüm dünyadaki düşmanlarına saldırmak için bir Arap lejyonu olarak kullanılmak istenmesidir.


Kevin Barrett: El Kaide İsrail'i Korumak için Kuruldu

Bir politik analist “Batılı gizli servisler  El Kaide terörist grubunu İsrail çıkarlarını korumak ve diğer ülkelere askeri müdahalelerini meşru göstermek için yarattı” dedi.

Dr. Kevin Barrett Çarşamba günü Press TV'ye  verdiği röportajda “Teröre karşı savaşın gerçek öyküsü bize anlatıldığı gibi değil.  ABD'nin Suriye'yi El Kaide için bombalaması  gözüktüğü kadar tuhaf değildir” dedi.

Barrett bu açıklamaları Senatör Rand Paul'un “Obama'nın Amerikalılardan 11 Eylül saldırılarından 12 sene sonra El Kaide ile müttefik olmalarını istemesini” eleştirmesi üzerine yaptı.

Paul Salı günü yaptığı açıklamada Washington'un Suriye saldırı planını kastederek  “El Kaide tarafından saldırıya uğramamızın 12 sene sonrasında , 3000 Amerikalının El Kaide tarafından öldürülmesinin ardından Başkan Obama şimdi bizden El Kaide ile ittifak yapmamızı istiyor” demişti.

Usame bin Laden bir CIA ajanıydı. El Kaide, CIA ve MOSSAD tarafından kuruldu, kullanıldı, kullanılıyor.

usame bin ladin
usame bin ladin

11 Eylül sabahı, haber kanalı CNN tarafından Dünya Ticaret Merkezi'nin kulelerinden birinin alevler içindeki ilk görüntüleri yayınlanmıştı. Bunun kaza mı, yoksa bir saldırı mı olduğu henüz bilinmezken, CNN spikerleri, Üsame Bin Ladin'in bu olaydan sorumlu olabileceğin­den bahsetmişlerdi. Zamanla bu hipotez, insanî açıdan kabul edilebilir tek açıklama olarak benimsenmiştir. Böylesi barbarca saldırıların, yalnızca, medenî dünyaya tamamen yabancı olan, Batıya karşı akıl almaz bir nef­retle dolu ve elleri kanlı birisinin eseri olabilirdi.

Bu ca­navar çoktan belirlenmişti bile: ABD'nin bir numaralı düşmanı Üsame Bin Ladin. Söylenti, ilk önce "genelde iyi bilgilere sahip" veya "soruşturmaya yakın kaynaklar­ca" basına verilen gizli bilgilerle beslenmiş, Colin Powell kamuoyu karşısında Bin Ladin'i "zanlı" olarak nite­lediğinde resmileşmiş veGeorge W. Bush onu suçlu ola­rak gösterdiğinde de dogma haline gelmiştir.

Bugüne kadar bu suçlama kamuoyu önünde açıklanmamıştı. Amerikan otoriteleri, Üsame Bin Ladin'in kendilerince itiraf niteliğindeki video kasetini yayınladıklarında, bu­nun yeterli olduğunu düşünerek, ispatlama ihtiyacı duymamışlardı.

Usame Bin Ladin1, 1931'de Saudi Binladin Group'un (SBG) kurucusu olan şeyh Muhammed Bin Ladin'in elli dört çocuğundan birisidir. Suudi Arabistan'ın en büyük holdingi olan bu holding, cirosunun yarısını inşaat ve kamu işlerinde, diğer yarısını da mühendislik, gayri menkul, dağıtım, telekomünikasyon ve yayın alanların­dan elde ediyordu. Holding, İsviçre Yatırım Şirketi olan SİCO'yu (Saudi İnvestment Company) kurmuştur. Bu şir­ket de, Suudi National Commercial Bank'ın şubeleriyle birlikte birkaç şirket açmıştır. SBG, General Electric, Nortel Networks ve Cadbury Schvveppes'de önemli katı­lım paylarına sahiptir. ABD'deki sanayi faaliyetlerini, Muhammed el-Fayed'in eski kayınbiraderiAdnan Kaşık­çı temsil etmektedir. Holdingin parasal malvarlığı ise Cariyle Group tarafından idare edilmektedir.

Dr. Goebbels'in vasiyeti uygulama görevlisi, terörist Carlos'un koruyucusu ve Binladin Group'un danışmanı Nazi ban­kacı François Genoud, 1996'ya kadar Holding'in şubele­rini kurma işlerini gerçekleştirmişti. Binladin Group, Suud-Vehhabi rejiminin ayrılmaz bir parçasıdır; öyle ki çok uzun bir süre Mekke ve Medine gibi kutsal mekanların onarımının tek ve resmi müteahhidi olmuştur. Aynı şe­kilde Suudi Arabistan'daki ABD askeri üslerinin yapımı­nı ve Körfez Savaşı’ndan sonra Kuveyt'in inşaatını üst­lenmiş, Bağımsız Devletler Topluluğu pazarının büyük bir kısmını o almıştır. Şeyh Muhammed Bin Ladin'in 1968'de kaza sonucu vefatından sonra büyük oğlu Salem işlerin başına geçmiştir. Salem Bin Ladin de, 1988'de Teksas'ta vuku bulan bir uçak kazası sonucu vefat et­miştir. Artık Binladin Group, kurucusunun ikinci oğlu Bekr tarafından yönetilmektedir.


1957'de doğan Üsame, Kral Abdulaziz Üniversitesi İk­tisadi ve İdari Bilimler mezunudur. Zeki bir işadamı ola­rak bilinmektedir. Üsame Bin Ladin, Aralık 1979'da vasi­si Prens Türki el-Faysal el-Suud (1977’den 2001'e kadar Suud gizli servisleri müdürü) tarafından CIA'nın Afganis­tan'daki gizli harekatını, parasal olarak yönetmek için çağrılmıştır. On yıl içinde CIA, Sovyetler Birliği'ni başarı­sız kılmak için Afganistan'a 2 milyar dolar para yatırmış­tır; bu harekat, CIA'nın bugüne kadar gerçekleştirdiği en pahalı harekat olmuştur. Suud ve ABD servisleri, mili­tanları toplamış, bunları eğitmiş, silahlandırmış, Sovyetler'e karşı verilen savaşı bir cihad adı altında manipüle edip kullanmıştır.2Üsame Bin Ladin, bu kural dışı dün­yanın ihtiyaçlarını "el-Kaide" (tam anlamıyla "üs") siste­mi üzerinden idare etmiştir.

Rusya'nın yenilgisinden sonra ABD, Kızıl Ordu'ya kar­şı savaşmak için Arap-İslam aleminin her bölgesinden topladıkları savaş liderlerinin ve mücahidlerin eline bı­raktıkları Afganistan'a karşı tamamen ilgisiz kalmıştır. Üsame Bin Ladin, o andan itibaren CIA için çalışmayı bı­rakmış ve bu savaşçıları kendi çıkarları için bir araya toplamıştır. 1990'da Suud Krallığı'na, laik Saddam Hüse­yin mürtedini, Kuveyt'ten çıkarmak için el-Kaide'yi kullan­mayı teklif etmiştir. Suudi Arabistan'ın, Baba BushDick Cheney (o zamanlar Savunma Bakanı) ve Colin Powell (o zamanlar Genel Kurmay Başkanı) tarafından yönetilen ko­alisyonu tercih etmesinden hiç hoşlanmamıştır.

Bu ay öne çıkanlar