24 Aralık 2015 Perşembe

Zaharova: Koltukta durumlar nasıl, Erdoğan ne zaman istifa edecek? | Akademi Dergisi

akademi dergisi, mehmet fahri sertkaya, recep tayyip erdoğan, rusya, mariya zaharova, ak parti, ışid, rystad energy, istifa, petrol kaçakçılığı, gerçek yüzü

'KOLTUKTA DURUMLAR NASIL BİLMEK İSTERDİM '

Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya ZaharovaAKPKK'nin IŞİD ile petrol ticareti yaptığının belgeleri ile Rusya tarafından kanıtlanmasıyla ilgili de konuştu.

Rusya'nın IŞİD petrolünün Türkiye'ye kaçırıldığına dair sunduğu bilgilerin başka kaynaklar tarafından da doğrulandığını belirten Zaharova;

➥ "Sözgelimi Danimarkalı danışmanlık şirketi Rystad Energy Türkiye'nin petrol kaçakçılığıyla bağlantısı olduğunu gösteren bir rapor yayımladı" dedi.

Zaharova, Erdoğan'ın ne zaman görevinden ayrılacağını öğrenmek istediğini de ima etti: 

➥ "Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, ülkesinin petrol kaçakçılığı yaptığı kanıtlanırsa koltuğunda kalmayacağını söylemişti. Biz zaten bunu kanıtladık. Koltukta durumlar nasıl, bunu öğrenmek isterdim."

16 Aralık 2015 Çarşamba

Yusuf el-Karadavi Kimdir? | Mehmet Fahri Sertkaya

akademi dergisi, Mehmet Fahri Sertkaya, yusuf el karadavi / kardavi, abd, israil, nato, bop projesi, cia, mossad, mahmud ustaosmanoğlu, beşar esad, siyonizm,




SİZİNLE ADETA DALGA GEÇİYORLAR

Bu herif, Mahmud efendiyi müceddid seçenlerin başında geliyor ve o İngiliz casusu bir "NATO imamı"...

Yusuf el-Karadavi Kimdir?

Yüzde seksen küsuru Sünni Müslüman olan Suriye'de, Esed'i destekleyen, BOP'a yani gerçek adı ile Büyük İsrail devleti projesine karşı çıkan, saymakla bitmez, çok sayıdaki Sünni alimden biri olan Muhammet Said Ramazan El Buti, camide sohbet vermekte iken bombalı bir saldırı ile şehit edilmişti. Suriyeli Sünni alim el Buti'nin, CIA-MOSSAD uşağı sözde muhalif ve mücahid, özde paralı kiralık katil teröristler tarafından şehit edilmesi üzerine, Yusuf El Karadavi’nin yaptığı açıklamalar, dünyanın dört bir tarafında çok sayıda müslümanda öfke uyandırmıştı.

Ortadoğu ülkelerinde ‘Arap baharı’ adı altında, Büyük İsrail projesini gerçekleştirmek için yapılan ihanet, tahrip ve yıkımların çoğu, satın alınmış sözde İslam alimlerinin, özde Amerikan ve Siyonist casuslarının fetvaları sayesinde gerçekleşmişti. İslam'ı bir din gibi değil de, bir siyasi ideoloji hatta siyasi parti gibi kabullenip, dünya menfaat ve siyasetine alet eden İslamcılar da bu projede yoğun olarak kullanıldılar.

Özellikle de Arap halklara karşı hazırlanan komploda rolü deşifre olan Karadavi bunlardan biri... Ortadoğu'daki müslüman halkların ezici çoğunluğunun gözünde, kimliği ve misyonu çoktan deşifre olan Karadavi, İngiliz casusu bir NATO imamından başka bir şey değil...

Onun şimdiye kadar İsrail'e, Siyonizme ve bunların kuklalarına karşı cihat etme fetvası çıkarmaması acayip bir çelişkidir. Oysa kendisi, Katar’ın, ABD-İsrail planlarının, NATO’nun hizmetindedir ve bu güç odaklarının nüfuzu sayesinde sözde Dünya Müslüman Alimler Birliği başkanıdır.

Adamın geçmişi, hizmet ettiği arka planı, neye/kime çalıştığını bize anlatıyor. 

Hikaye, 1954 yılında başladı. Mısır cumhurbaşkanı Cemal Abdulnasır İskenderiye şehirinde Menşiyye meydanında bir suikast girişimine uğramıştı. Suikastin başarısızlığı Müslüman kardeşler (İhvan-ı Müslimin) liderlerinin ülkeden kaçmasına neden olmuştu.

Onlardan birisi, Suriye, Ürdün ve Suudi Arabistan arasında gidip gelen Dr. İbrahim İzzeddin idi. Daha sonra Arap Emirliği kimliğini alarak Abu Dabi’de Şeyh Zayed’in yardımcısı olarak görev yaptı.

Müslüman Kardeşler örgütü üyesi olan mültecilerin çoğunluğu Körfez Şeyhlikleri arasından Katar’ı tercih etti (Emir Hamad daha iktidar olmamıştı) Onlardan birisi, Mısır askeri hapishanesinde göz altına alındıktan sonra Emniyet sorumlusu Salah Nasr tarafından Mısır İstihbarat örgütü lehine çalışmayı kabul eden Yusuf El Karadavi idi.

1. Resim: Karadavi’nin Mısır istihbarat arşivlerinde dosyasındaki fotoğrafı

Katar’da durumlar değişti. Yusuf El Karadavi, biraz saf olan Katar şeyhlerini Salah Nasr istihbarat örgütünden maddi olarak daha faydalı buldu. Bu yüzden Salah Nasr’la ilişkisini kesti. Mısır hükumetinin pasaportunu yenilemediği gerekçesiyle şimdiye kadar taşıdığı Katar kimliğini aldı. Onun tercihlerinin en büyük amili/etkeni, para ve menfaat idi.

Katar o dönemde İngiliz sömürgesiydi. İngilizler, Süveyş kanalı ve Arap-İsrail kavgası konularında Abdulnasır’la kavga halindeydiler.

33 yaşında olan Karadavi o dönemde Katar’ı ve bir kaç ülkeyi daha işgal eden İngiltere’ye karşı hiç bir konuşma yapmadı. Aksine, her şeyiyle İngiliz olan Katar’a iltica edip, hazinesinden maaş almaya başladı. Almaya da devam ediyor. O zaman, İngilizlerin kışkırtması ile ve Müslüman kardeşler örgütünün politikasına da uygun olarak, Siyonist rejimle savaşan Abdulnasır’a karşı kampanyalar düzenlemeye başladı.

Karadavi, körfez’deki İngiliz işgalini hiç eleştirmedi. Katar şeyhliğinde ilişkileri giderek derinleşti. Katar’ı fiili olarak, Ali bin Abdullah Âl Tani tarafından silahlı kuvvetler ve polis genel komutanı tayin edilen İngiliz subay Cochrane yönetiyordu. Katar halkının çoğunluğu işgalci İngilizlerle işbirliği yapmayı reddettiği için ordu ve polisin çoğunluğu Hintli ve Asyalılardan oluşmaktaydı. 

İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetlerinde eski bir subay olan Philip Blant ise Katar hükümdarı yardımcısı olarak işe başladı. 1950’de İngiltere Arthur Wilton’u yine ‘hükümdar yardımcısı’ ismi altında Katar’da birinci siyasi sorumlu olarak tayin etti.

2. Resim: Şeyh Ahmet bin Ali Âl Tani ordu ve polis komutanı Ronald Cochrane ile birlikte

Cochrane, Müslüman Kardeşlerin Katar yarımadasındaki faaliyetlerini kontrol ediyordu. Onlarla özel ilişkiler dokumaya başladı. Özellikle de uzaktan din eğitimi alan El Kardavi ile... 

O zamanda Kardavi’nin Mısır cumhurbaşkanı Abdulnasır’a karşı kışkırtma aktivitelerinden başka yaptığı bir şey yoktu. Daha sonra Filistin direnişine karşı bir kampanya başlattı. Bir çok Katarlı iş adamının, ‘kendini tehlikeye atma’ olarak tanımladığı Filistin direnişine maddi destek vermesini engelledi.

3. Resim: Şeyh Ahmet bin Ali, Ronald Cochrane ve aralarında Yusuf El Kardavi’nin bulunduğu Müslüman kardeşler örgütü mültecileri ile birlikte

Hükümdar ailesine giderek yakınlaştı. Onlara göre fetva hazırladı. O fetvaların en meşhuru, Şeyh Hamad’ın babasını sırtından vurmasını ve ona karşı bir darbe düzenlemesini mübah sayan fetva. Kur'an-ı Kerim’de açık açık zikredilen (Onlara (babalara) hiç bir kötü söz söyleme, kötülük yapma) ayetine ters olmasına rağmen Kardavi ümmetin çıkarının Hamad’ın yaptığını gerektirdiğini öne sürdü. Sanki Hamad’ın babasına karşı düzenlediği darbe hanımı Moza ve Siyonist rejimin isteğiyle değil de Katarlı ümmetin isteğiyle oldu. Ki siyonist rejim hemen, Şeyh Kardavi’nin konuğu olduğu ‘Şeriat ve Hayat’ programını yayınlayan El Cezire televizyonu binasının çok yakınında bir elçilikle mükafaatlandırıldı.

Şimdiye kadar açık olan bir soru var: Yusuf El Kardavi’nin İngliz subay Cochrane ve İngliz istihbaratıyla ilişkisi ne kadar gelişti?

Hiç kimsenin milyonlarca müslümanı aptal yerine koymaya hakkı yok. Hiç kimsenin akıl sağlığı da yerinde olmayan hasta ve ihtiyar bir adam (Mahmud efendi) üzerinden, Sünnilik ve Nakşilik iddiası ile ve de kurmaca bir müceddidlik iddiası/tiyatrosu ile Türkiye müslümanlarını da dolaylı yoldan Siyonizme hizmet ettirme hakkı, lüksü yok.

Mahmud efendiyi müceddid ilan edenler arasındaki tek Siyonist casusu Karadavi değildir. Bu İslam/ehli sünnet davası, bu tasavvuf davası, bu vatan ve devlet davası sahipsiz değildir. İmam-ı Rabbani evlatlarını izlemeye devam edin. BOP'çuların, İslamcıların, particilerin, bozuk tarikatların, ihvancıların ve hepsinin ağababaları olan Siyonistlerle işbirliği halindeki İçimizdeki İsrail'in bütün planlarını bozacaklar.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Dikkat! Gerçek sahibinin CIA olduğu ispat edilmiş olan Facebook ve benzeri Amerikan menşeli sosyal ağlar bizi uzun yıllardır sansürlüyor. Bu yayını paylaşıp, söz konusu sosyal ağlar üzerinde yaymayı, duyurmayı başaramayacaksınız. Ayrıca bu sosyal ağlardaki sayfalarımıza takipçi olduğunuzda, paylaştıklarımızın çoğunu göremeyeceksiniz. Bu, son sekiz senedir bu şekilde. Bu nedenle bizi, Akademi Dergisi'ni ve Mehmet Fahri Sertkaya'yı, farklı konudaki yüzlerce sitelerimizin bütün yayınlarını Telegram kanalımızdan takip etmenizi tavsiye ederiz: www.t.me/AkademiDergisi

(Takipçiler birbirinin isim ve telefon numaralarını bile göremez. Çok güvenli ve huzurlu bir ortamdır.)

4 Aralık 2015 Cuma

İran: Elimizde IŞİD'den Türkiye'ye petrol sevkiyatının kanıtları var | Akademi Dergisi

akademi dergisi, g, gizlenen gerçekler, ışid, iran, Mehmet Fahri Sertkaya, muhsin rezai, petrol kaçakçılığı, Suriye, suriye sorunu, Terör Örgütü, türkiye,


İran, alınan kararların uygunluğu konseyi sekreteri Muhsin Rezai, Suriye'deki danışmanlarının, terör örgütü IŞİD'den Türkiye'ye giden petrolün tüm olası ihracat yollarının fotoğraflarını çektiğini iddia etti.

Suriye'de bulunan İranlı danışmanların, Suriye petrolünü taşıyan teröristlere ait TIR'ların Türkiye'ye geçmek için kullandığı tüm olası yolların fotoğrafını çektiğini belirten Rezai, "Bu kanıtlar gazetecilere sunulabilir ve televizyon yayınlarında kullanılabilir" dedi.

Suriye'de yaralanan İranlıları ziyaret eden İranlı yetkili, "Yakında bu önemli materyaller kamuoyuna sunulacak" diye konuştu.

'BİLGİLERİ TÜRK YÖNETİMİNE SUNMAYA HAZIRIZ'

Terör örgütü IŞİD'in yasadışı petrol ticaretine ilişkin bilgileri Türk yönetimine sunmaya hazır olduklarını kaydeden Rezai, "Eğer Türk yönetimi IŞİD'in ülkedeki petrol ticaretine ilişkin bilgiye sahip değilse ayrıntılı bilgiyi onlara vermeye hazırız" dedi.

Rezai, "Teröre karşı mücadelede yer alan ülkeler, itidali koruyarak provokasyonlara boyun eğmemeli, enerjilerini terör örgütü IŞİD'i yok etmeye yoğunlaştırmalı" ifadelerini kullandı.

23 Kasım 2015 Pazartesi

BAE-Türkiye ilişkileri gergin: 'Erdoğan diktatör, IŞİD'i destekliyor' | Akademi Dergisi

akademi dergisi, Mehmet Fahri Sertkaya, muhammed mursi, birleşik arap emirlikleri, Recep Tayyip Erdoğan, diktatör, bae, ışid, libya, trablus, gizlenen gerçekler, türkiye

Birleşik Arap Emirlikleri ve Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin gergin olduğu, BAE basınında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a "diktatör" dendiği ve BAE yetkililerinin Türkiye'yi IŞİD'i desteklemekle suçladığı söyleniyor.

Middle East Monitor tarafından yapılan habere göre, Türkiye ve Birleşik Arap Emirlikleri arasındaki ilişkiler gerginleşerek krize dönüşmeye başlıyor. İlişkilerin Müslüman Kardeşler bağlantılı Muhammed Mursi indirildiğinden beri gergin olduğu belirtilirken, son seçimlerde de BAE basınının Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan için "diktatör" dediği bildiriliyor.

BAE'nin Türkiye'yi IŞİD'i desteklemekle de suçladığı bildirilirken, Libya'da yakalanan bir BAE casusunun üzerinden Trablus'daki Türkiye elçiliğinin haritasının çıktığı belirtiliyor.

BAE'nin Türkiye'nin Libya'daki gruplara silah sağladığını da açıkladığı söylenirken, Türkiye'nin gerekli görmesi durumunda bu suçlamalara dair resmi bir açıklama yapacağı aktarılıyor.

Bu ay öne çıkanlar