Son zamanlarda Suriyeli göçmenlerin karıştıkları olaylar ve çıkan gerginliklerle ilgili İçişleri Bakanlığı'nın açıklamasına bakar mısınız:
➥ "Sivil, asker demeden insanların katledildiği bir savaştan kaçarak ülkemize sığınmış, milletimizin yüce gönlüne kendisini emanet etmiş, ailesi ve çocuklarıyla birlikte vatanımızı evi bilmiş 3 milyonun üzerinde Suriyeliyi misafir etmekteyiz..."
"3 milyonun üzerinde"!.. Tam sayı kaç? Böyle resmî açıklama mı olur? İçişleri Bakanlığı tam sayıyı bilmiyorsa kim bilecek? Aslında bu ifade bile yöneticilerin Suriye ve Suriyeliler konusunda ne kadar 'bilgili' olduğunu tahmin etmeye yetiyor değil mi?
Bakanlığa göre, son günlerde Suriyelilerle kendi vatandaşlarımız arasında zaman zaman yaşanan gerginlikler, toplum içinde infial oluşsun diye abartılarak veriliyor ve bu konu, bir fitne, bir nifak ve iç siyaset malzemesi hâline getirilmeye çalışılıyor...
Doğrusu kimse Suriyeliler meselesini değerlendirirken, orada yaşanan vahşeti, insanlık dramını, bir yandan IŞİD diğer yandan Esad zulmünü inkâr edemez, edememeli... Dolayısıyla çoluk, çocuk, masum, mazlum insanların Türkiye'ye sığınması ve tarihî bu tür göçlerle mazluma kucak açmakla geçmiş Anadolu'nun kapılarını açık tutması da kaçılamayacak bir sorumluluktu...
Esas problem sonra başlıyor... Neden bu göçmenlerin tamamını kamplarda tutmak yerine, ülkenin her bir yanına yayılmalarına ve şehirlerde bir nevi gettolar oluşturmalarına göz yumuldu? Bunun doğurabileceği sosyal problemler nasıl hesaplanamadı? Bunu öngöremeyen devlet modern anlamda ne kadar devlet gibi davranmıştır?
Gerginliğe kaynaklık eden ikinci problem de bu Suriyelilerin cinsiyet ve yaş durumları... Kadın, yaşlı ve çocukların, savaşamayacak durumda olanların Türkiye'ye gelmeleri ve şartlar düzelinceye kadar kalmaları anlaşılabilir bir durum... Ya erkekler? Eli silah tutacak yaştaki milyonlarca erkeğin, bir başka ülkede nargile tüttürüyor, toprakları işgal altındayken, bir başka ülkenin sahillerini sere serpe işgal ediyorsa, bunun da o 'ensar ülkesi'nde rahatsızlığa yol açması son derece normal!.. Hele o ülke şehit haberleriyle her gün yanan bir ülkeyse...
Kendi toprakları için savaşsalar onlara saygı duyacak, çoluğuna çocuğuna, geride kalanlarına yardım edecek bir millettin bu yaygın ve topyekûn kaçışa uzun süreli tahammülü elbette kolay değil... Ayrıca bu kaçışa aracılık ederek, Türkiye topraklarını neredeyse 'yeni yurt' olarak tayin edenler, bilerek veya bilmeyerek fark etmez, Suriye topraklarının daha farklı ülke, örgüt ve topluluklar için mümbit bir alan açtıklarını anladıklarında çok ama çok kalmış olunacak...
Ne zaman bu konu tartışılsa dillere yapışan bir 'ensar edebiyatı' gündeme geliyor... İçişleri Bakanlığı da söz konusu açıklamasında 'ensar ruhu'na vurgu yapmış...
'Ensar' klişesi, dince çok mukaddes ve saygın olan bu kavramı da yaralıyor... Orantısız bir güce karşılık, İslâm'ın emekleme yıllarında ayetle gerçekleşen olgu ile bugün Suriye'de yaşananları karşılaştırıp, hüküm çıkarmak ne kadar doğru?
Suriye'de sonuçlanmış, taraflardan biri mağlup olmuş bir savaş yok... Devam eden bir savaş var... Bu devam eden savaşta ülkeleri için savaşacak bedenî gücü olmasına rağmen topraklarını terk etmiş ve savaşmaya niyetli gözükmeyen milyonlarca 'erkek' var; üstelik mâliyetleri 'ensarlık' adına milletin omuzlarında!..
Evet, Allah rasulü, müminleri bir bedenin uzuvlarına benzetmiş, onlardan herhangi biri hastalandığı zaman diğerlerinin de ızdırap duyacağını buyurmuştur... Şüphe yok ki bu, bütün Müslümanlar için kapsayıcı bir durumdur...
Suriyelilerin bu insanlık dramına elbette seyirci kalamayız... Ama bu demek değil ki, savaşacak potansiyele sahip insanları 'savaş alanı' dışında tutmak ve onları tatil ettirircesine ağırlamak bir zarurettir!..
Kamplarda insanca şartlarda, yaşlıyı, kadını ve çocuğu ağırlamak bize bu coğrafyanın biçtiği kaderdir... Onların dışındakilerin ülkeleri için gayrete sevk edilmeleri gerekiyor... Yoksa Türkiye topraklarındaki rahatlıkları, kendilerini güçlü hissettikleri yerlerde otorite gibi davranmaya kalkışmaları, hayatları bağımsızlık ve onur gibi kavramları koruma savaşlarıyla geçmiş Türk milletinde reaksiyona yol açıyor... Üstelik artarak...
Devleti yönetenler, bugünü göremediler, bari bundan sonrasını görebilseler!..
Dikkat! Gerçek sahibinin CIA olduğu ispat edilmiş olan Facebook ve benzeri Amerikan menşeli sosyal ağlar bizi uzun yıllardır sansürlüyor. Bu yayını paylaşıp, söz konusu sosyal ağlar üzerinde yaymayı, duyurmayı başaramayacaksınız. Ayrıca bu sosyal ağlardaki sayfalarımıza takipçi olduğunuzda, paylaştıklarımızın çoğunu göremeyeceksiniz. Bu, son sekiz senedir bu şekilde. Bu nedenle bizi, Akademi Dergisi'ni ve Mehmet Fahri Sertkaya'yı, farklı konudaki yüzlerce sitelerimizin bütün yayınlarını Telegram kanalımızdan takip etmenizi tavsiye ederiz: www.t.me/AkademiDergisi
(Takipçiler birbirinin isim ve telefon numaralarını bile göremez. Çok güvenli ve huzurlu bir ortamdır.)